ÖZET
Koronavirüs hastalığı-2019 (COVID-19) pandemi öncesi dönem ile pandemi dönemindeki acil servis hasta başvuruları karşılaştırılarak COVID-19’un acil servis başvuru üzerine etkisinin incelenmesi hedeflendi.
COVID-19 pandemisinin acil servis başvuruları üzerine etkisini değerlendirmek için Türkiye’de ilk pandemi olgusunun görüldüğü tarihin öncesi bir yıl (pandemi öncesi dönem) ile ilk olgunun görüldüğü tarih sonrası bir yıllık (pandemi dönemi) acil servis başvuruları karşılaştırıldı. Hastalara ait demografik veriler retrospektif olarak toplandı. Hastaların acil servise başvuru nedenleri Uluslararası Hastalık Sınıflandırması, Onuncu Revizyon (ICD-10) kodu incelenerek kaydedildi. ICD-10 kodları klinik olarak anlamlı gruplar halinde 10 ana kategoriye ayrıldı.
Çalışma dönemi olarak belirtilen tarihler arasında acil servise toplam 917.335 hasta başvurdu. Bu hastaların %65,65’i (n=602.231) pandemi öncesi dönemde, %34,35’i ise (n=315.104) pandemi dönemindeydi. Pandemi dönemi acil servis başvurularında pandemi öncesi döneme göre %47,7’lik bir azalma olduğu görüldü. Ayrıca pandemi döneminde nörolojik, solunumsal, genitoüriner, travma, gastrointestinal, kardiyovasküler, kas-iskelet, göz hastalıkları, kulak hastalıkları ve diğer hastalık tanılarıyla acil servis başvurularında sırasıyla %46,7, %46,7, %39,2, %38,2, %67,8, %43,4, %29,2, %49,6, %72,6 ve %54’lük bir azalma olduğu görüldü.
COVID-19 pandemisi, tüm hastalık tanı gruplarının acil servis başvurusunu önemli ölçüde azaltmıştır. Bu durumun hastalardaki morbidite ve mortaliteyi nasıl etkileyeceği önümüzdeki süreçte yapılan çalışmalarla ortaya çıkacaktır.
Giriş
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde bir dizi akut atipik solunum yolu hastalığı meydana geldi. Hastalığa yeni koronavirüs (2019-nCoV) isimli bir virüsün neden olduğu belirlendi ve virüsün yol açtığı hastalığa koronavirüs hastalığı-2019 (COVID-19) adı verildi (1). COVID-19 kısa bir süre içinde tüm dünyaya yayıldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 11 Mart 2020 tarihinde COVID-19 pandemisi ilan edildi (2). 21 Ocak 2022 itibariyle küresel olarak, DSÖ’ye bildirilen 340.543.962 COVID-19 olgusu ve 5.570.163 ölüm vardı (3). Artan aşılama çalışmalarına rağmen virüste görülen mutasyonlar nedeniyle hastalık henüz kontrol altına alınamadı.
COVID-19, hızlı yayılması ve önemli ölümlerin yanı sıra insanların günlük yaşamlarındaki değişikliklere, ekonomi üzerindeki yıkıcı etkiye, sosyal yapıların ve sağlık sistemlerinin üzerinde büyük bir değişime neden oldu (4). COVID-19 hastaları için hastane kapasitesi oluşturmak ve COVID-19 dışı hastaları ve sağlık personelini korumak için yapılan politikalar doğrultusunda (planlı cerrahi operasyonların iptali, polikliniklerin sayısının azaltılması gibi) dünya genelinde sağlık hizmeti sunumunda ve alımında büyük bir kesinti yaşandı (5). Ayrıca yerel yönetimlerin COVID-19’un hızlı yayılımını azaltmak için aldığı kararlar doğrultusunda yapılan karantina uygulaması, evde kal önerileri, seyahat kısıtlamaları gibi sosyal izolasyona neden olan önlemler hastane başvurularını etkiledi. Acil servis başvuruları bir önceki yıla göre %15-42 arasında azaldı (6). Kanada’da yapılan bir çalışmada acil servislerdeki akut iskemik inme hasta sayısında pandemi döneminde %20’lik bir düşüş olduğu görüldü (7). İspanya’da yapılan bir çalışmada pandemi döneminde, ST segment yükselmeli miyokard enfarktüslü (STEMI) hastalara uygulanan tedavinin (anjiyografi) %40 oranında azaldığı bildirildi (8). Ülkemizde yapılan bir çalışmada pandemi döneminde acil servise cerrahi ihtiyacı olan hasta başvuru sayısında %25’lik bir azalma gözlendiği belirtildi (9). İskoçya’da yapılan çalışmada ise pandemi döneminde travma olgularının %40,7 azaldığı görüldü (10). Literatürdeki çalışmalar doğrultusunda acil servislere başvuran hasta sayısında ve hastalık grubunda pandemi öncesi döneme göre önemli değişiklikler olduğu görüldü.
Biz de çalışmamızda pandemi öncesi dönem ile pandemi dönemindeki acil servis hasta başvuru sayıları, demografik verileri ve başvuru nedenlerini karşılaştırarak COVID-19’un acil servis başvuru üzerine etkisini incelemeyi hedefledik.
Gereç ve Yöntem
Retrospektif olarak planlanan bu çalışma her yıl acil servise ortalama 600.000 hasta başvurusunun olduğu, 300 yatak kapasiteli ikinci basamak bir sağlık kurumunun erişkin, kadın doğum ve çocuk acilinde gerçekleştirildi. Çalışma Helsinki Deklerasyonu prensiplerine uygun olarak yapıldı ve Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan 406 karar no ve 03.06.2021 tarihli etik kurul onayı alındı.
COVID-19 pandemisinin acil servis başvuruları üzerine etkisini değerlendirmek için Türkiye’de ilk pandemi olgusunun görüldüğü tarihin öncesi bir yıl (10 Mart 2019-10 Mart 2020/pandemi öncesi dönem) ile ilk olgunun görüldüğü tarih sonrası bir yıllık (11 Mart 2020-11 Mart 2021/pandemi dönemi) acil servis başvuruları karşılaştırıldı. Belirtilen tarihler arasında acil servise başvuran hastalar, hastane bilgisayar veri tabanı kayıtlarından retrospektif olarak incelendi. Hastalara ait demografik veriler ile hastanın acil servise başvuru nedeni Uluslararası Hastalık Sınıflandırması, onuncu revizyon (ICD-10) kodu incelenerek kaydedildi.
Çalışmaya erişkin, kadın doğum ve çocuk acil servise başvuran ve ICD-10 tanı kodu olan tüm yaş gruplarındaki erkek ve kadın hastalar dahil edildi. Veri eksikliği olan hastalar çalışmadan dışlandı.
ICD-10 kodlarını klinik olarak anlamlı gruplar halinde birleştiren Healthcare Cost and Utilization Project’in Clinical Classifications Software Refined sistemi kullanılarak hastalar tanılarına göre kategorize edildi (11). En yüksek anlamlı yaygınlık oranlarına sahip 10 ana kategori belirlendi. Bu kategoriler; nörolojik (sinir sistemi hastalıkları), solunumsal (solunum sistemi hastalıkları ve COVID-19), genitoüriner (genitoüriner sistem hastalıkları), travma (travma ve zehirlenme), gastrointestinal (gastrointetinal sistem hastalıkları), kas (kas-iskelet sistemi ve bağ dokusu hastalıkları), kardiyovasküler (dolaşım sistemi hastalıkları), göz hastalıkları (göz ve adneks hastalıkları), kulak hastalıkları (kulak ve mastoid süreç hastalıkları) ve diğer (bazı bulaşıcı ve paraziter hastalıklar, neoplazmlar, kan ve kan oluşturan organların hastalıkları ve bağışıklık mekanizmasını içeren bazı bozukluklar, endokrin, beslenme ve metabolik hastalıklar, zihinsel, davranışsal ve nörogelişimsel bozukluklar, deri ve deri altı doku hastalıkları, hamilelik, doğum ve lohusalık, konjenital malformasyonlar, deformasyonlar ve kromozomal anormallikler, spesifik olmayan semptom temelli tanılar) başlığı altında incelendi.
Çalışmamızda ayrıca acil servis içindeki triyaj alanlarının (yeşil, sarı ve kırmızı) ve kadın doğum ve çocuk acil polikliniklerinin pandemi öncesi ve pandemi dönemindeki yoğunlukları incelenip kıyaslandı. Hastanemizdeki muayene birimlerinden biri olan COVID-19 pandemi polikliniği 10.04.2020 tarihi itibariyle hizmet vermeye başladı. Ek olarak pandemi döneminde COVID-19 pozitifliği veya teması nedeniyle karantina altında olan hastalar kırmızı alan içerisinde ayrı izole bir alanda muayene edildi.
İstatistiksel Analiz
İstatistiksel analiz için SPSS 23.0 for Windows programı kullanıldı. Verilerin normal dağılıma uyup uymadığı Shapiro-Wilk’s testi ile değerlendirildi. Tanımlayıcı istatistiklere (ortalama, standart sapma, frekans) ek olarak, normal dağılıma sahip iki değişken grubunun karşılaştırılmasında Student’s t-testi, normal olmayan dağılıma sahip değişkenlerin 2 gruplu karşılaştırmalarında Mann-Whitney U testi kullanıldı. Pearson ki-kare testi ve Fisher’s exact testi, nitel verileri karşılaştırmak için kullanıldı. İstatistiksel olarak p<0.05 anlamlı kabul edildi.
Bulgular
Çalışma dönemi olarak belirtilen tarihler arasında acil servise toplam 917.335 hasta başvurdu ve veri eksikliği nedeniyle dışlanan hasta yoktu. Hastaların %65,65’i (n=602.231) pandemi öncesi dönemde, %34,35’i ise (n=315.104) pandemi döneminde başvurdu (Tablo 1).
Acil servise başvuran tüm hastaların yaş ortalaması 31,59±20,21 olarak bulundu. Pandemi öncesi dönemin yaş ortalaması 29,16±20,86, pandemi döneminin yaş ortalaması ise 36,25±18,03 olarak bulundu.
Hastaların yaş gruplarına bakıldığında tüm hastaların %25,1’inin (n=230.629) 0-17 yaş grubunda, %48,6’sının (n=445.869) 18-44 yaş grubunda, %19,3’ünün (n=177.146) 45-64 yaş grubunda ve %6,9’unun (n=636.91) 65 yaş ve üzerinde olduğu görüldü (Şekil 1).
Hastaların cinsiyetine bakıldığı zaman tüm hastaların %45,4’ünün (n=416.249) kadın olduğu, %54,6’sının ise (n=501.086) erkek olduğu görüldü. Pandemi döneminde hasta başvurularının her iki cinsiyette de azaldığı saptandı (p<0,01).
Çalışmamızdaki hastaların uyruğuna bakıldığı zaman tüm hastaların %95,5’inin (n=875.717) Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) vatandaşı olduğu, %4,5’inin ise (n=41.618) T.C. vatandaşı olmadığı görüldü. T.C. vatandaşı olmayan hastaların ise %76,2’sinin (n=31.745) Suriye vatandaşı olduğu görüldü. Pandemi döneminde hasta başvurularının tüm uyruklarda azaldığı saptandı (p<0,01).
Hastaların başvuru mevsimine bakıldığı zaman tüm hastaların %28,7’si sonbahar (n=263.636), %27,3’ü yaz (n=250.532), %23,7’si kış (n=217.459) ve %20,2’si (n=185.708) ilkbahar mevsiminde acil servise başvurdu. Pandemi döneminde hasta başvurularının tüm mevsimlerde azaldığı saptandı (p<0,01). Hastaların pandemi öncesi ve pandemi dönemindeki acil servis başvurularının aylara göre dağılımı Şekil 2’de gösterilmektedir.
Çalışmamızda acil servise başvuran tüm hastaların %32,6’sını (n=299.166) sarı alan dahili müdahale hastaları, %22,1’ini (n=202.317) sarı alan travma hastaları, %18,5’nin (n=169.431) yeşil alan hastaları, %2’sini (n=18.312) kırmızı alan ve COVID-19 nedeniyle karantina hastaları, %17,6’sını (n=161.319) kadın doğum ve çocuk acil hastaları ve %7,3’ünü (n=66.790) pandemi poliklinik hastaları oluşturmaktadır.
Çalışmamızda hastaların acil servise başvuru şikayetleri gruplar halinde incelendiğinde; tüm hastaların %36,4’ü (n=333.996) solunumsal, %18,9’u (n=173.627) travma, %14’ü (n=128.190) gastrointestinal, %9,9’u (n=90.379) kas-iskelet, %5,2’si (n=47.250) nörolojik, %3,7’si (n=33.995) kardiyovasküler, %2,7’si (n=24.574) genitoüriner, %1,8’i (n=16.200) göz hastalıkları, %1,2’si (n=10.883) kulak hastalıkları ve %6,3’ü (n=58.241) diğer nedenlerle acil servise başvuru yaptığı görüldü. Tanı grupları açısından bakıldığında pandemi döneminde solunumsal, genitoüriner, travma, gastrointestinal, kas-iskelet, kardiyovasküler, göz hastalıkları, kulak hastalıkları ve diğer nedenler başvurularında istatiksel açıdan anlamlı düşüş olduğu görüldü. Fakat nörolojik tanılı başvurularda pandemi döneminde istatiksel açıdan anlamlı düşüş olmadı (p=0,052).
Hastaların acil servis başvuru tanılarının gruplar halinde aylara göre dağılımı Şekil 3’te gösterilmektedir. Solunum sistemi hastalıkları ile başvuran hasta sayısı pandemi öncesi dönemde en sık 2019 yılı Aralık ayı (n=33.156) ve 2020 yılı Ocak ayında (n=26.760), pandemi sonrasında ise 2020 yılı Eylül ayında (n=22.989) görüldü. Solunum sistemi hastalıkları ile başvuran hasta sayısı en az 2020 Mayıs (n=1.342), Nisan (n=1.713) ve Haziran (n=2.553) ayında görüldü.
Tartışma
Çalışmamızda pandemi döneminde acil servis başvurusunda pandemi öncesi döneme göre %47,7’lik bir azalma olduğu görüldü. Hastaların acil servis başvurularının tanılarına göre gruplandırılarak incelenmesi sonucunda ise tüm gruplarda pandemi döneminde pandemi öncesi döneme göre önemli derecede (%29-72) azalma olduğu görüldü.
Çalışmamızda pandemi dönemi acil servis başvurularında 18 yaş ve üzeri erişkin hastalarda %32,2, 0-17 yaş aralığındaki çocuk hastalarda ise %80,5 azalma olduğu görüldü. Pines ve ark. (12) da yapmış olduğu çalışmada pandemi döneminde acil servis başvularının 18 yaş ve üzeri erişkin hastalarda %29, 0-17 yaş aralığındaki çocuk hastalarda ise %59 azaldığını saptadılar. Adjemian ve ark. (6) 18 yaş ve üzerindeki yetişkinlerin acil servis başvurularının, pandemi öncesi dönemden %17 daha düşük olduğunu saptadılar. Ayrıca tüm yaş grupları içerisinde en büyük azalmanın, özellikle 0-4 yaş (%66) ve 5-11 yaş (%63) arasındaki çocuklar arasında olduğunu gösterdiler. Fidancı ve ark. (13) da çocuk acil servis başvurularının (0-18 yaş) pandemi döneminde %67,6 azaldığını gösterdiler. Pandemi döneminde tüm yaş gruplarında acil servis başvularında azalma görülmesine rağmen en fazla azalmanın 18 yaş altı çocuk hastalarda olmasının nedeni ailelerin çocuklarını salgından korumak amacıyla acil servis gibi bulaş riskinin yüksek olduğu kalabalık ortamdan uzak tutma isteği olabilir.
Pandemi öncesi ve pandemi döneminde acil servise daha çok erkeklerin başvurduğu ve pandemi döneminde başvuran hastaların yaş ortalamasının pandemi öncesi döneme göre daha yüksek olduğu görüldü. Pandemi öncesi dönem ile pandemi dönemi arasındaki demografik farklılıklarının net bir açıklamasının olmadığını düşünmekteyiz.
COVID-19 hastalığı öncelikle solunum sistemini etkilemektedir. Ateş, kuru öksürük ve nefes darlığı solunum yolu enfeksiyonuna bağlı görülen başlıca semptomlardır (14). Çalışmamızda hem pandemi öncesi dönem hem de pandemi döneminde en sık acil servis başvurusunun %36,4 ile solunumsal nedenler olduğu görüldü. Pandemi döneminde solunumsal tanılı hasta sayısında %46,7’lik bir azalma olduğu görüldü. Kim ve ark. (15) da yapmış oldukları çalışmada pandemi döneminde solunumsal tanılı hasta sayısında %34,2’lik bir azalma olduğunu saptadılar. Pandemi döneminde solunumsal tanılı hasta sayısında azalma olmasına rağmen tüm başvurular içerisindeki solunumsal tanıların yüzdesinde artma olduğu görülmüştür.
COVID-19’un solunum sistemi şikayetlerine ek olarak gastrointestinal sistem semptomlarına neden olduğu bilinmektedir (16). Bildirilen gastrointestinal semptomlar arasında bulantı (%29,4) kusma (%15,9), karın ağrısı (%6,0) ve diyare (%49,5) yer almaktadır (17). Göksoy ve ark. (9) yapmış oldukları çalışmada pandemi döneminde acil servise başvuran gastrointestinal semptomlu hasta sayısında bir önceki yıla göre %23,4’lük bir azalma olduğunu gösterdiler. Rausei ve ark. (18) yapmış oldukları çalışmada pandemi döneminde acil cerrahi (genel cerrahi) başvuruları ve cerrahi operasyonların sırasıyla %45 ve %41 değerinde bir düşüşle önemli ölçüde azaldığını gösterdiler. Bizim çalışmamızda ise literatürdeki verilerden farklı olarak pandemi döneminde gastrointestinal sistem hastalık tanılarında (cerrahi olgular dahil) bir önceki yıla göre %67,9’luk bir düşüş olduğu görüldü.
Baş ağrısı, baş dönmesi, tat ve koku bozuklukları ve bilinç bozukluğu COVID-19 hastalarında en sık tanımlanan nörolojik semptomlardır (19). Bamaga ve ark. (20) pandemi öncesi döneme kıyasla pandemi döneminde nörolojik semptomlar için acil servis başvuru sayısında %24’lük bir azalma olduğunu saptadılar. Heppner ve ark. (21) da yapmış oldukları çalışmada pandemi döneminde nörolojik tanılarda %20,8’lik bir azalma olduğunu gösterdiler. Schwarz ve ark. (22) da pandemi döneminde geçici iskemik atak, iskemik inme ve intraserebral kanama dahil olmak üzere akut serebral olaylara bağlı başvuruların, geçen yılın aynı dönemine kıyasla %20 ve kapanma sırasında %31 oranında azaldığını saptadılar. Bizim çalışmamızda ise pandemi döneminde nörolojik hastalık başvurularında %46,8’lik bir azalma olduğu görüldü.
Montagnon ve ark. (23) pandemi döneminde unstabil anjina pektoris, STEMI, NSTEMI olarak adlandırılan akut koroner sendrom (AKS) olgularında %41,7’lik bir düşüş olduğunu ve ayrıca pandemi döneminde AKS’li hastaların (10 saat, 48 dakika) pandemi öncesi döneme kıyasla daha hızlı (4 saat, 42 dakika) muayene edildiğini saptadılar. Schwarz ve ark. (22) da pandemi döneminde AKS tanısı konan hasta sayısının önceki yıla göre %41 oranında azaldığını ve kapanma sırasında önceki yıla kıyasla AKS ile başvuran hastalarda %48 ile daha fazla azalma olduğunu gösterdiler. Çalışmamızda literatürdeki verilere uygun şekilde pandemi dönemi kardiyovasküler hastalık tanılarında %44,5’lik düşüş yaşandığı görüldü ve kapanmanın olduğu 2020 yılı Nisan ayının sonlarında %75,3 ile bir önceki yıla göre en büyük azalmanın olduğu görüldü.
COVID-19’un koagülopati, enflamatuvar yanıt ve endotel disfonksiyonuna neden olduğu bilinmektedir (24,25). Bunun sonucunda akut kardiyovasküler ve serebrovasküler olayların yüksek oranda olması beklenebilir. Ancak COVID-19’a yakalanma korkusu gibi hastayla ilgili faktörlere ek olarak sosyal temasları azaltmaya yönelik evde kalma önerileri ve yerel yönetimlerin almış olduğu kapanma ve karantina uygulamaları daha fazla insanın evlerinde kalmasına ve hastane başvurularında azalmaya yol açtı. Bu durumla ilişkili olarak acil servislerde kardiyovasküler ve nörolojik hastalık tanılarında azalma olduğunu düşünmekteyiz.
COVID-19 pandemisinde uygulanan sokağa çıkma yasakları sonucunda iş yeri ve trafik kazalarında büyük bir azalma olduğu görülmüştür (26). Bu yasaklar acil servisteki travma hastalarının demografisini etkilemiş, iş, trafik kazası ve sporla ilgili travmayı azaltmış, ancak osteoporotik kırıkları korumuştur (27). Comelli ve ark. (28) pandemi döneminde acil servis travma başvurularında ve travma ilişkili ölümlerde önemli derecede azalma olduğunu saptamışlardır. Castagneto‐Gissey ve ark. (29) da acil serviste travma olguları ve göğüs cerrahisi dışında tüm uzmanlık cerrahi konsültasyonlarında (ortopedi: %92,9; beyin cerrahi: %94,2; genel cerrahi: %83,4) önemli bir azalma olduğunu gösterdiler. Bizim çalışmamızda ise literatürle uyumlu bir şekilde pandemi döneminde travma olgularında %38,3’lük bir azalma olduğu görüldü.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Çalışmamızın çeşitli sınırlamaları vardır. İlk olarak, çalışmamız tüm hasta popülasyonunu temsil etmeyebilecek tek bir hastanede yürütülmüştür. İkincisi, çalışmamızdaki hasta sayısı fazla olduğu için hastalık tanıları gruplar halinde incelenmiş olup tüm tanılar alt başlıklar halinde incelenmemiştir. Üçüncüsü, acil servise başvuran hastaların ayaktan ya da ambulans hizmeti kullanarak başvuru yaptığı hakkında bilgi verilmemiş olmasıdır. Son olarak ise pandemi döneminde acil servise başvuran ve COVID RT-PCR testi yaptıran hastaların test sonuçlarının çalışmada olmamasıdır.
Sonuç
COVID-19 pandemi döneminde tüm hastalık tanı gruplarının acil servis başvurularında önemli bir azalma olduğunu bulduk. Sonuçlarımızdan yola çıkarak hastaların gerekli acil tedavilerini ertelediği veya hastaneye gitmekten kaçındıkları söylenebilir. Bu duruma kapanma, sosyal izolasyon ve COVID-19’a yakalanma endişeleri gibi nedenler yol açmış olabilir. Acil tedavileri erteleme ya da kaçınmanın hastalardaki morbidite ve mortalite yükünü nasıl etkileyeceği ilerleyen zamanda yapılacak çalışmalar sonucunda daha net ortaya çıkacaktır.
Etik
Etik Kurul Onayı: Kayseri Şehir Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan etik kurul onayı (karar no: 406, tarih: 03.06.2021) alınmıştır.
Hasta Onayı: Retrospektif çalışmadır.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulunun içinden ve dışından olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları
Konsept: Y.Ç., Dizayn: Y.Ç., Veri Toplama veya İşleme: İ.A., Y.Ç. Analiz veya Yorumlama: İ.A., Y.Ç., Eleştirel İnceleme: İ.A., Y.Ç., Yazan: İ.A., Y.Ç.
Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.
Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.