Pediyatrik Hastalarda Deri Biyopsilerinin Klinikopatolojik Korelasyonu
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
P: 234-238
Aralık 2020

Pediyatrik Hastalarda Deri Biyopsilerinin Klinikopatolojik Korelasyonu

J Ankara Univ Fac Med 2020;73(3):234-238
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 13.07.2020
Kabul Tarihi: 28.07.2020
Yayın Tarihi: 27.10.2020
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Amaç:

Pediyatrik yaş grubunda dermatolojik hastalıklar erişkinler ile karşılaştırıldığında farklı sıklıklarda görülmektedir. Deri biyopsileri dermatologlar tarafından ayırıcı tanıda sık kullanılmaktadır ve kesin tanı için klinikopatolojik korelasyon çok önemlidir. Bu çalışmada, dermatoloji polikliniğimize başvuran çocuk hastalardan alınan deri biyopsilerinde klinikopatolojik korelasyonun değerlendirilmesi amaçlandı.

Gereç ve Yöntem:

Çalışmamızda deri biyopsisi alınmış ve patolojik inceleme yapılmış 18 yaş ve altı 116 hastanın verileri retrospektif olarak tarandı. Elde edilen sonuçlar, ön tanı ve tanı korelasyonu açısından değerlendirildi. Klinikopatolojik korelasyonu olan ve olmayan gruplar arasında yaş, cinsiyet, biyopsi yeri, biyopsi türü ve ön tanı sayısı açısından istatistiksel karşılaştırma yapıldı.

Bulgular:

Hastaların 63’ü (%54,3) erkek, 53’ü (%45,7) ise kızdı. Psoriasis, Henoch-Schönlein purpurası, seboreik dermatit, ürtiker, liken planus, böcek ısırığı, pitriyasis rubra pilaris ve morfea dermatopatolojik olarak en sık tanı konan deri hastalıklarıydı. Toplam 97 (%83,6) hastada ön tanılar ile patolojik tanı arasında korelasyon vardı. On bir (%9,5) hastada biyopsi ayırıcı tanıya katkı sağlamadı; altı (%5,2) hastada ön tanıların dışında bir tanı kondu; iki (%1,7) hastada ise yetersiz numune nedeniyle inceleme yapılamadı. Klinikopatolojik korelasyonu olan ve olmayan gruplar arasında yaş, cinsiyet, biyopsi yeri, biyopsi türü ve ön tanı sayısı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Sonuç:

Erişkin dönem dermatolojik hastalıklarda olduğu gibi çocukluk çağındaki dermatolojik hastalıklarda da deri biyopsisi ayırıcı tanıda kullanılan önemli bir tanı yöntemidir. Bu tanı yönteminin daha etkili bir şekilde kullanılması için klinisyen ve patolog tarafından iyi ve ayrıntılı bilgi paylaşımı yapılmalı ve gerektiğinde her iki branşın hastaları birlikte değerlendirmelerinin gerekli olduğunu düşünmekteyiz.

Giriş

Çocuk yaş grubunda dermatolojik hastalıklar erişkinler ile karşılaştırıldığında farklı sıklıklarda görülmektedir. Dermatolojik hastalıkların tanısında yaş grubuna bakılmaksızın anamnez, dermatolojik muayene ve gereklilik durumunda çeşitli laboratuvar tetkiklerinin yardımı kullanılır. Deri biyopsisi, dermatolojide tanı amacı ile en sık kullanılan yöntemlerden biridir (1-3). Doğru ve hızlı tanı için patolog ve dermatolog iş birliği ve iletişimi önemlidir. Çoğu dermatozun benzer histopatolojik bulgularının olması nedeniyle dermatoloğun uygun klinik bilgiyi patologla paylaşması gerekir. Uygun lezyondan ve bölgeden, uygun bir yöntemle biyopsi yapılması da doğru tanıya ulaşmada önemli olabilecek diğer faktörlerdir (4,5).

Bu çalışmada dermatoloji polikliniğine başvuran pediyatrik hastalardan alınan deri biyopsilerinin klinikopatolojik korelasyonunun retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem

Bu çalışma için üniversitemiz etik kurulundan onay alınmıştır (Yozgat Bozok Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu, 2017-KAEK-189-2020.02.12-16). Çalışmamıza 2014-2020 yılları arasında üniversitemiz dermatoloji polikliniğine başvuran deri biyopsisi alınmış ve patolojik inceleme yapılmış 18 yaş ve altı hastalar dahil edildi. Bu hastaların deri biyopsi sonuçları dosya kayıtlarından retrospektif olarak incelendi. Klinik bilgilerine tam olarak ulaşılamayan hastalar çalışma dışı bırakıldı.

Patoloji sonuçlarına göre hastalıklar papüloskuamöz hastalıklar (psoriasis, liken planus, pitriyasis rubra pilaris, liken striatus, pitriyazis likenoides et varioliformis akuta, liken planopilaris, parapsoriasis, pitriyazis likenoides kronika, pitriyazis rozea), dermatitler (seboreik dermatit, böcek ısırığı, atopik dermatit, kontakt dermatit), deri tümörleri (fibroepitelyal polip, melanositik nevüs, epidermal nevüs, juvenil ksantogranülom, sebase nevüs, siringokistadenoma papilliferum, retikülohistiyositoma, kollajenoma), enfeksiyöz hastalıklar (verrü, lupus vulgaris, kutanöz leishmaniasis, Herpes simpleks virüs, skabiyez), pigmentasyon bozuklukları (postenflamatuvar hipo/hiperpigmentasyon, vitiligo, inkontinensiya pigmenti, lentigo simpleks), vaskülitler (Henoch-Schönlein purpurası (HSP)/lökositoklastik vaskülit), nekrobiyotik ve granülomatöz hastalıklar (liken skleroatrofik, granülom anüler, reaktif perforan kollajenoz, yağ nekrozu), ürtiker, kollajen doku hastalıkları (morfea, diskoid lupus eritematoz), ilaç erüpsiyonları (eritema multiforme, makülopapüler ilaç erüpsiyonu), keratinizasyon bozuklukları (akuajenik siringeal akrokeratoderma, meme başı nevoid hiperkeratozu, konflüan ve retiküler papillomatoz), mastositozlar (ürtikerya pigmentoza), diğer (hipertrofik skar, tüberözksantom, kalsinozis kutis, anetoderma, spesfik tanı verilemeyenler) olarak sınıflandırıldı.

Patoloji sonucu ile her bir ön tanı arasındaki uyumluluk değerlendirildi. Ön tanılar ile patoloji sonucu arasında örtüşme varsa klinikopatolojik korelasyon pozitif olarak kabul edildi.

İstatistiksel Analiz

Çalışmamızda klinikopatolojik uyumu olan ve olmayan gruplar arasında yaş, cinsiyet, biyopsi yeri, biyopsi türü ve ön tanı sayısı açısından istatistiksel karşılaştırma yapıldı (Mann-Whitney U testi ve ki-kare testi). Verilerin analizi SPSS 18.0 programı ile yapıldı. P<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

Bulgular

Hastaların 63’ü (%54,3) erkek, 53’ü (%45,7) ise kızdı. Yaş ortalaması 11,62±4,97 (6 ay-18 yaş) idi. En sık biyopsi alınan bölge gövde olarak saptandı. En sık biyopsi uygulama yöntemi punch biyopsiydi. Patoloji incelemesinden önce dermatolog tarafından dört hastada bir, 40 hastada iki, 40 hastada üç, 21 hastada dört, 10 hastada beş, bir hastada altı ön tanı konmuştu. Patoloji incelemesinde 97 (%83,6) hastada ön tanılar ile patolojik tanı arasında korelasyon vardı. Altmış iki (%53,4) hastada birinci ön tanı ile, 22 (%19) hastada ikinci ön tanı ile, 13 (%11,2) hastada üçüncü ve üzeri ön tanı ile patoloji korelasyonu saptandı. On bir (%9,5) hastada biyopsi ayırıcı tanıya katkı sağlamadı; altı (%5,2) hastada ön tanıların dışında bir tanı [ürtiker, yağ nekrozu, reaktif perforan kollajenoz, siringokistadenoma papilliferum (birer hasta) ve HSP (iki hasta)] kondu; iki (%1,7) hastada ise yetersiz numune nedeniyle inceleme yapılamadı (Tablo 1). Deri biyopsisi ile tanı konulan hastalıklar ve toplam sayıları Tablo 2’de sunuldu.

Klinikopatolojik korelasyonu olan ve olmayan gruplar arasında yaş, cinsiyet, biyopsi yeri, biyopsi türü ve ön tanı sayısı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Tartışma

Deri biyopsisi, dermatoloji kliniklerinde hastalıklara tanı konmasına yardımcı ucuz ve pratik bir tanı yöntemidir (6,7). Bazen histopatolojik inceleme kesin bir tanı veremeyebilmektedir. Buna neden olabilecek bazı durumlar literatürde tartışılmaktadır. Patoloğa yeterli bilgi verilmemesi bu durumlardan biridir. Metin ve Atasoy’un (3) çalışmasında ön tanılar ile kesin tanı arasındaki korelasyon oranı %58,7 iken başarılı klinikopatolojik korelasyon ile bu oran %79,1’e yükselmiştir. Rajaratnam ve ark.’nın (8) çalışmasında da benzer şekilde klinik bilgi paylaşılmayan patoloji raporlarında doğru tanı oranı %55 iken klinik bilgi paylaşımıyla bu oran %78’e çıkmıştır. Uygun klinik bilgi paylaşımına ek olarak doğru lezyondan biyopsi almakta önemlidir. Kısa süreli olan ve olgunlaşmış lezyondan biyopsi alınması klinikopatolojik uyumu artıran bir durumdur. Uzamış hastalık süresi primer lezyonların spesifik özelliklerini kaybetmesine ve sekonder değişikliklerin gelişmesine sebep olmaktadır. Ayrıca gerilemeye başlayan bir lezyon spesifik bulgularını kaybetmektedir (2,5). Biyopsi türü ve biyopsi lokalizasyonu ile klinikopatolojik korelasyon Aslan ve ark.’nın (5) çalışmasında çalışmamızla benzer olarak ilişkisiz bulunurken Korfitis ve ark. (6) biyopsi lokalizasyonu ve klinikopatolojik korelasyon arasında ilişki bildirmişlerdir. Çalışmamızda Aslan ve ark.’nın (5) çalışmasına benzer şekilde en sık biyopsi lokalizasyonu gövde olarak bulundu. Ülkemizden bildirilen başka bir çalışmada ise en sık biyopsi lokalizasyonu ekstremiteler olarak saptanmıştır (4).

Çocuk yaş grubunda görülen deri hastalıkları erişkin yaş ile kıyaslandığında, tutulum bölgesi ve görünümü hakkında farklılıklar gösterebilmektedir. Bu nedenle tanıya yardımcı olması açısından patolojik değerlendirme çok önem teşkil etmektedir. Afşar ve ark.’nın (9) pediyatrik hasta grubu ile yaptıkları retrospektif bir çalışmada deri biyopsisi yapılan 213 hastanın %56,3’ünde ön tanı-tanı korelasyonu olduğu bildirilmiştir. Uçak ve ark. (2) da 68 çocuk hastada %83,8 oranında ön tanı-tanı korelasyonu saptamışlardır. Çalışmamızda Uçak ve ark.’nın (2) oranına yakın şekilde %83,6 hastada klinikopatolojik korelasyon vardı. Ön tanı sırası ile biyopsi uyumu incelendiğinde, Afşar ve ark. (9) birinci ön tanı ile %35,2, ikinci ön tanı ile %10,7; Uçak ve ark. (2) birinci ön tanı ile %61,7, ikinci ön tanı ile %11,7 uyumluluk bildirmişlerdir. Biz de çalışmamızda birinci ön tanı ile %53,4, ikinci ön tanı ile %19 uyumluluk saptadık. Her üç çalışmadan sağlanan bu bulgular ön tanı sayısı artıkça korelasyon oranının azaldığını göstermektedir. Literatürde deri biyopsisi uygulanan farklı yaş grubu hastalarda klinikopatolojik korelasyon oranları %56,3-89,7 arasında farklılık göstermektedir (2-6,9-11). Bu farklılık hasta sayısından, çalışmalardaki hastalık sınıflamalarının farklı olmasından, dermatoloji kliniklerinde görülen hastalıkların demografik ve bölgesel farklılıklar içermesinden ve deri biyopsisi uygulama alışkanlığının klinikler arasında değişiklik göstermesinden kaynaklanabilir.

Çalışmamızda çocukluk döneminde özellikle papüloskuamöz hastalıkların, HSP’nin ve çeşitli dermatitlerin tanısında deri biyopsisine sık başvurulduğunu saptadık. Bunun sebebi pediyatrik dönemde görülen psoriaziform hastalıkların yetişkinlerden farklı olarak az sayıda eritemli plak ile seyreden daha az skuamlı, atipik lokalizasyonlu bir seyir gösterebilmesidir. Pediyatrik dönemde tanısı daha zor olabilen psoriasis olgularına tanıda biyopsi katkısı yüksektir (2,9,12,13). Bizim hasta popülasyonunda da en sık tanı koyduğumuz hastalık %20,7 oranıyla psoriasisti. HSP’de deri biyopsisi almak böbrek biyopsisine göre çok daha kolay olup deri biyopsisi ile tanıya ulaşma oranı yüksektir (9). Afşar ve ark.’nın (9) çalışmalarında pediyatrik dermatolojide biyopsi ile en sık tanı konan 10 deri hastalığı sıralamasında 23 olgu ile HSP birinci sırada yer alırken bizim çalışmamızda beş olgu ile ikinci sırada yer aldı.

Çalışmanın Kısıtlılıkları

Çalışmanın retrospektif olması, bazı dermatolojik hastalık gruplarının olmaması ve bazı dermatozların sayısının az olması çalışmamızın kısıtlılıklarındandır.

Sonuç

Erişkin dönem dermatolojik hastalıklarda olduğu gibi çocukluk çağındaki dermatolojik hastalıklarda da deri biyopsisi ayırıcı tanıda kullanılan önemli bir tanı yöntemidir. Bu tanı yönteminin daha etkili bir şekilde kullanılması için klinisyen ve patolog tarafından iyi ve ayrıntılı bilgi paylaşımı ile gerektiğinde her iki branşın hastaları birlikte değerlendirmelerinin gerekli olduğunu düşünmekteyiz. 

Etik

Etik Kurul Onayı: Yozgat Bozok Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan alınmıştır (2017-KAEK-189-2020.02.12-16).

Hasta Onayı: Retrospektif çalışma.

Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulunun dışından olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir.

Yazarlık Katkıları

Konsept: E.Ç., S.Ş., Dizayn: E.Ç., S.Ş., Veri Toplama veya İşleme: G.G., B.A., Analiz veya Yorumlama: E.Ç., S.Ş., Literatür Arama: E.Ç., G.G., Yazan: E.Ç.

Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.

Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.

References

1
Tamer E, Ilhan MN, Polat M, et al. Prevalence of skin diseases among pediatric patients in Turkey. J Dermatol. 2008;35:413-418.
2
Uçak H, Uçmak D, Akkurt ZM, et al. Bir üniversite hastanesi dermatoloji polikliniğine başvuran çocuk hastaların deri biyopsilerinin klinikopatolojik korelasyonu. Dicle Med J. 2014;41:526-528.
3
Metin MS, Atasoy M. The importance of clinical and histopathological correlation in the diagnosis of skin diseases: An eleven years’ experience. Ann Med Res. 2019;26:304-308.
4
Çakır Akay GA, Erdoğan FG, Umudum H. Yetişkin hastalarda deri biyopsilerinin klinikopatolojik uyumluluğunun retrospektif olarak değerlendirilmesi. ATFM. 2018;71:207-211.
5
Aslan C, Göktay F, Mansur AT, et al. Clinicopathological consistency in skin disorders: A retrospective study of 3949 pathological reports. J Am Acad Dermatol. 2012;66:393-400.
6
Korfitis C, Gregoriou S, Antoniou C, et al. Skin biopsy in the context of dermatological diagnosis: A retrospective cohort study. Dermatol Res Pract. 2014;2014:734906.
7
Elston DM, Stratman EJ, Miller SJ. Skin biopsy: Biopsy issues in specific diseases. J Am Acad Dermatol. 2016;74:1-16.
8
Rajaratnam R, Smith AG, Biswas A, et al. The value of skin biopsy in inflammatory dermatoses. Am J Dermatopathol. 2009;31:350-353.
9
Afşar FŞ, Aktaş S, Diniz G, et al. Pediyatrik dermatopatolojide biyopsinin rolü. Türkderm. 2011;45:137-139.
10
Sula B, Uçak H, Arıca M, et al. Yetişkin hastalarda deri biyopsilerinin klinik özellikleri ve klinikopatolojik korelasyonu. Abant Med J. 2015;4:251-254.
11
Dilek N, Saral Y, Çobanoğlu B. Dermatozlarda klinik ve histopatolojik korelasyon. FÜ Sağ Bil Tıp Derg. 2009;23:81-84.
12
Romiti R, Maragno L, Arnone M, et al. Psoriasis in childhood and adolescence. An Bras Dermatol. 2009;84:9-20.
13
Nagle T. Topics in pediatric dermatology. Vet Clin North Am Small Anim Pract. 2006;36:557-572.
2024 ©️ Galenos Publishing House