ÖZET
Sol ventrikül miyokard performans indeksi [Tei indeksi (TI)] sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlarını birlikte değerlendirebilen bir Doppler indeksi olarak tanımlanabilir. Bu sayısal değer izovolemik kasılma zamanı ve izovolemik gevşeme zamanı toplamının, ejeksiyon zamanına bölünmesi ile elde edilir ve her iki ventrikül için ayrı ayrı hesaplanabilir. Kronik böbrek hastalığında (KBH) böbrek nakli olmadan kalp yetmezliği açısından prognoz daha kötüdür ve daha uzun nakil bekleme süreleri geri dönüşü olmayan, kalp fonksiyon bozukluğuna daha sık sebep olur. Ancak, böbrek nakli, kardiyovasküler hastalık yükünü azaltıyor gibi görünse de, hastayı genel popülasyondaki eşdeğer risk durumuna döndürmez.
Bu çalışma Ankara Şehir Hastanesi Nefroloji Kliniği’ne başvuran böbrek nakli alıcıları ve sağlıklı kontrol grubunun ekokardiyografik ve doku doppler incelemesi ile yapıldı. Karotis arter intima media kalınlığı (KAİMK) ölçümü ateroskleroz varlığını belirlemek amacıyla çalışmaya eklendi. Hastaların biyokimyasal parametrelerine bakıldı. Araştırmaya 80 kontrol, 80 böbrek nakli alıcısı olmak üzere toplam 160 katılımcı dahil edildi.
Böbrek nakli alıcılarında vücut kitle indeksi, kreatinin, trigliserit, KAİMK ve TI, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Böbrek nakli alıcılarında TI ile sol ventrikül geometrik durumunun karşılaştırılması yapıldığında bir ilişki saptanmadı. Glomerüler filtrasyon hızı (GFR) değerinin 60’tan küçük ve büyük olarak iki gruba ayrıldığında, GFR 60’tan küçük olanlarda konsantrik hipertrofi ile TI arasında anlamlı bir ilişki saptandı.
Böbrek nakli alıcılarında bakılan GFR 60’tan küçük olanlarda konsantrik hipertrofi ile TI arasında anlamlı ilişki bulunması; nakil sonrası KBH gelişen veya KBH progresyonu olan hastalarda ejeksiyon fraksiyonu korunsa bile kardiyak takipte doku doppler bakılmasının erken tanı ve tedavi açısından yönlendirici olabileceğini düşündürdü.
Giriş
Miyokard performans indeksi [MPI, Tei indeksi (TI)] sol ventrikül (SV) sistolik ve diastolik fonksiyonunu ölçen non-invaziv bir yöntem olarak tanımlanabilir. TI ventriküler sistolik ve diyastolik fonksiyonun göstergesidir. İzovolümetrik kasılma süresinin, izovolümetrik gevşeme süresi ile toplamının SV ejeksiyon süresine bölünmesiyle hesaplanır (1).
Doppler dalga formları tarafından belirlenen TI bir çok avantaja sahiptir. Yaygın olarak kardiyak değerlendirmede kullanılabilir. Kolay elde edilir ve tekrarlanabilir, ventriküler kavite geometrisinden bağımsızdır ve kan basıncından etkilenmez (2). Ancak bir dezavantajı preloaddan etkilenmesidir (3).
Son zamanlarda TI konvansiyonel doppler yöntemi yerine, darbeli dalga doku Doppler görüntüleme (pulsed-wave tissue doppler imaging-PWTDI) yaklaşımı ile ölçülmeye başlandı. PWTDI TI’yı hesaplamada daha kolay bir yoldur. Bunun sebebi diastolik anüler velositenin başlangıç ve bitişi arasındaki zamanda ve sistolik dalga esnasında aynı kardiyak döngüde ölçülebilir (4).
TI’nin PWTDI ile ölçülmesi kalp hızı dalgalanmasından kaynaklanan hataları azaltabilir ve geleneksel yaklaşıma göre pratik avantajlara sahiptir (5).
Kronik böbrek hastalığı (KBH) olan hastalarda, kalp yetmezliği (KY) ve buna bağlı ölüm oranı genel popülasyona göre daha sık görülür (6,7). KBH’de böbrek nakli olmadan KY açısından prognoz daha kötüdür ve daha uzun nakil bekleme süreleri geri dönüşü olmayan, kalp fonksiyon bozukluğuna daha sık sebep olur (8). Ancak, böbrek nakli, kardiyovasküler hastalık (KVH) yükünü azaltıyor gibi görünse de, hastayı genel popülasyondaki eşdeğer risk durumuna döndürmez (9). KVH’ler, KBH olanlarda ve böbrek nakli yapılan hastalarda en sık ölüm sebebidir (10).
Yaptığımız bu çalışmada böbrek nakli yapılmış, üzerinden 15 aydan çok süre geçmiş hastalarla normal sağlıklı kontrol grubunun kardiyak fonksiyonlarını ve TI’yi karşılaştırmak istedik. Çalışmanın amacı böbrek nakli sonrası kardiyak morfoloji ve fonksiyondaki değişiklikleri değerlendirmekti.
Hem nakil hem kontrol grubu korunmuş ejeksiyon fraksiyonuna (EF) sahipti ve tansiyonları da kontrol altındaydı. Buna rağmen kalp hastalığının erken tespiti açısından bu yöntemin kullanışlılığına bakmak istedik. Böbrek naklinden sonra volüm kontrolü de sağlanınca korunmuş EF’si bulunan hastalarda uzun dönem KBH olmalarından dolayı halen riskin varlığı ve derecesini değerlendirerek bilime katkı sunmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem
Çalışmamız Ankara Şehir Hastanesi Nefroloji Polikliniği’ne Haziran 2021 ile Temmuz 2022 tarihleri arasında başvuran böbrek nakli alıcıları ve sağlıklı kontrol grubunun ekokardiyografik incelenmesi ile yapıldı. Ankara Şehir Hastanesi 2 No’lu Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan E2-22-1195 protokol numarası ile 05.01.2022 tarihli onam ile hasta ve kontrol grubundan aydınlatılmış yazılı onam formları alındı. Minimum örneklem büyüklüğü “sample size determination in health studies” çalışmasında kullanılan formül ile tahmin edildi (11). Transtorasik ekokardiyografi çalışmanın yazarlarından biri tarafından yapıldı. Çalışmaya böbrek nakli alıcılarından nakilden sonra en az 15 ay geçen normotansif ve normovolemik durumda olan, ayrıca korunmuş EF’ye sahip olanlar alındı. Benzer yaş ve cinsiyette kontrol grubu alındı. Aterosklerozun devamı veya derecesini belirlemek amacıyla non-invaziv bir yöntem olan karotis arter intima media kalınlığı (KAİMK) bakıldı.
Böbrek nakli alıcıları ve kontrol grubunun laboratuvar ve demografik verilerine bakıldı. Daha sonra böbrek nakli alıcılarında TI ve SV geometrisi ilişkisine, ve yine böbrek nakli alıcılarında artmış ve normal TI olarak ayrıldığında laboratuvar ve demografik verilere bakıldı. Çalışmadaki amacımız TI yüksek çıkanlarda KY erken tanısı açısından takip edilmesi gerekip gerekmediğine bakmaktı.
Dışlama kriterleri; kontrol ve nakil yapılan grupta hastaların yaşının <18 olması, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (SVEF) <%50, sistolik pulmoner arter basıncı >50 mmHg, bilinen koroner arter hastalığı, ileri derece kalp kapak hastalığı, protez kapağı, kalıcı kalp pili, perikart sıvısı, kötü ekojenite, atriyum fibrilasyonu, pulmoner emboli hikayesi, kor pulmonale veya malign hastalığı olan olgular olarak belirlendi. Çalışmaya alınma kriterleri, böbrek nakli alıcılarında nakilden sonra en az 15 ay geçen, 18 yaş üstü, herhangi bir kardiyovasküler hastallığı ya da malignitesinin olmamasıydı.
Böbrek nakli alıcılarının ve hastalık grubunun vücut ağırlığı, vücut kitle indeksi (VKİ) hesaplandı. Katılımcıların rutin hematolojik ve biyokimyasal parametrelerinin ölçümleri yapıldı. Tüm böbrek nakli alıcıları, immünosüpresif tedavi olarak mikofenolat mofetil/mikofenolat sodyum ve steroid ile kombine kalsinörin inhibitörü (siklosporin veya takrolimus) alıyordu. Transplantasyon sırasında indüksiyon tedavisi olarak basiliksimab veya anti-timosit globulin uygulandı.
Ekokardiyografi İncelemesi
Tüm hastalara ekokardiyografi laboratuvarında elektrokardiyografi monitorizasyonu eşliğinde, standart iki boyutlu ve M-mod kayıt yapabilen Vivid S6 ekokardiyografi cihazı (GE Vingmed Ultrasound, Horten, Norway) ile 2.5-3.25 MHz transducer kullanılarak Amerika Ekokardiyografi Cemiyeti’nin tavsiyelerine göre aynı kardiyolog tarafından transtorasik ekokardiyografik değerlendirmesi yapıldı. İnceleme hasta sırt üstü yatar pozisyonda ve sol yana yatar şekilde, apikal 4 boşluk, apikal 2 boşluk, parasternal uzun ve kısa aks görüntülerde renkli Doppler, doku Doppler ve M mod kullanılarak yapıldı. SVEF Teicholz’un M-modu formülünü kullanarak hesaplandı (12).
Sol ventrikül kitle indeksi ise (SVKI), Devereux formülü kullanılarak hesaplandı (13). SV TI daha önceki çalışmalarda kullanılan değerlere göre <0,45 normal olarak kabul edildi (14).
SV geometrisi rölatif duvar kalınlığı (RDK) ve SVKI ölçümlerine göre dört gruba ayrıldı.
RDK = 2x arka duvar kalınlığı (ADK)/SV diastolik çapı formülü ile hesaplandı (15). Artmış SVKI ise erkeklerde >116 g/m2, kadınlarda >96 g/m2 olarak kabul edildi (16).
1. Grup normal geometrisi olanlarda RDK <0,42 ve SVKI <96 g/m2 kadınlarda, ve <116 g/m2 erkeklerde;
2. Grup konsantrik remodeling, RDK >0,42 ve SVKI <96 g/m2 kadınlarda, ve <116 g/m2 erkeklerde;
3. Grup ekzantrik hipertrofi, RDV <0,42, SVKI >96 g/m2 kadınlarda, ve >116 g/m2 erkeklerde;
4. Konsantrik hipertrofi RDK >0,42 ve SVKI>96 g/m2 kadınlarda ve >116 g/m2 erkeklerde olarak kabul edildi.
Karotis İntima Media Kalınlığı Ölçümü
KAİMK ölçümü için hastalar, sırtüstü pozisyonda, başları arkaya doğru eğimli olacak şekilde yatırılarak; sağ ve sol karotis arterler, ultrasonografi cihazı ile (loqic 9 marka General Electric) 10-12 Mhz’lik lineer prob kullanılarak görüntülendi. Ana karotis arter bulbusundan itibaren ilk 2 cm’lik distal bölge içinde 1 cm’lik bir segment belirlendi ve elde edilen görüntüler bilgisayar ortamına aktarıldı. Bu görüntülerden özel bir intima-media kalınlığı ölçüm programı ile uzak kenar ölçüm yöntemine dayanılarak, ele alınan segmentin en üst ve ortalama değerleri saptandı ve ölçüm her iki ana karotis arter için de uygulandı. Daha sonra, bu değerler ayrı ayrı ve ortalamaları alınarak değerlendirildi (17).
İstatistiksel Analiz
Değişkenlerin normallik varsayımları Kolmogorov-Smirnov testi ile incelenmiştir. İki grup arasındaki karşılaştırmalarda sürekli değişkenler normallik varsayımlarını karşılıyorsa bağımsız örneklemlerde t-test (independent samples t-test), karşılamıyorsa ise Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Kategorik değişkenler arasındaki ilişkiler ki-kare/Fisher’s exact analizi ile LV geometrik değişkenlerinin TI ve GFR durumunu ön görüp öngörmediğinin belirlenmesi için ise binary lojistik regresyon analizi yapılmıştır. Bütün analizlerde IBM SPSS.25 programı kullanılmış ve anlamlılık düzeyi olarak p<0,05 değeri kabul edilmiştir.
Bulgular
Araştırmaya 80 kontrol, 80 böbrek nakli alıcısı olmak üzere toplam 160 katılımcı dahil edilmiştir. Hastalardan sistolik ve diastolik kan basıncı ölçümü yapıldı, iki grup arasında fark bulunamadı. Ortalama arter basıncı böbrek nakli alıcılarında 98 mmHg iken, kontrol grubunda 96 mmHg bulundu.
Böbrek nakli alıcılarında VKİ, kreatinin, trigliserit, KAİMK, TI, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Böbrek nakli alıcılarında GFR değeri kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Buna karşın, kontrol ve böbrek nakli alıcılarında yaş ve cinsiyet arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,412) (Tablo 1).
Tablo 2’de gösterildiği gibi, böbrek nakli alıcılarında SVKI, sol ventrikül diastol sonu çapı (SVDSÇ), interventriküler septum kalınlığı, RDK değeri, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur.
Böbrek nakli alıcılarında sol atrium boyut ve ADK değeri ile kontrol grubu arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.
Böbrek nakli yapılan 80 hastanın TI bakıldığına 40 hastanın TI <0,45 iken 39 hastanın TI >0,45 olarak ölçüldü, bir hastanın verisine ulaşılamadı.
Tablo 3’te gösterildiği gibi egzantrik hipertrofi, konsantrik hipertrofi, konsantrik remodeling ve normal geometri değerinin TI’yi öngörmediği bulunmuştur.
Tablo 4’te gösterildiği gibi, konsantrik hipertrofi değerinin GFR değerinin 60’tan büyük veya küçük olma durumunu anlamlı bir şekilde öngörürken, normal, egzantrik hipertrofi ve konsantrik remodeling değerinin öngörmediği bulunmuştur.
Artmış TI grubunda yer alan hastaların kreatinin ve trigliserit değeri normal TI grubunda yer alan hastalara göre anlamlı olarak daha yüksekken GFR değeri anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur (p<0,001). Buna karşın, normal TI ve artış TI hastalar arasında cinsiyet, yaş, VKİ, KAİMK parametreleri açısından anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0,05) (Tablo 5).
Tartışma
Bu çalışmada, böbrek nakli alıcıları ile sağlıklı kontrol grubunda ekokardiyografik ölçümler, doppler değerlendirilmesi ve doku doppler görüntülemesi ile miyokardiyal performans indeksinin karşılaştırılması amaçlandı. Amerikan ekokardiyografi cemiyeti de rutin kardiyak değerlendirmede doku doppleri kullanılmasını önermektedir (18).
Miyokardiyal doku anormallikleri KBH hastalarında sık görülür. SV sistolik ve diastolik disfonksiyonuna neden olarak SV relaksasyonu ve uyumunu etkileyebilir (19). Yapılan çalışmalar, PWD-MPI kullanılarak KY’nin ilk fazının erken teşhisinin kardiyovasküler prognozu iyileştirebileceğini göstermektedir zira böbrek nakli sonrası yaşam süresinin uzaması nedeniyle günümüzde bu daha da önem kazanmaktadır (20).
Bu çalışmanın sonuçları, konvansiyonel ekokardiyografi ile, böbrek nakli alıcılarının kontrol grubuna göre daha yüksek SV kitle indeksine sahip olduğunu göstermektedir. Son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) olan hastalarda artmış SVDSÇ ve artmış sol ventrikül duvar kalınlığı sonucunda miyokardiyal hipertrofi gelişir ve SV kütlesi artar. SDBY olan hastalarda SVH prevelansı ekokardiyografi veya kardiyak MR ile görüntülendiğinde %65-85 oranında bulunmuş (21). Bazı çalışmalarda LV kitlesinin böbrek naklini takiben düzeldiğini gösterirken bazılarında ise düzelme izlenmemiştir (22-26). Bizim çalışmamızda da böbrek naklinden sonra en az 15 ay geçmesine rağmen kontrol grubuna göre SV kütlesi halen anlamlı düzeyde yüksekti.
Çalışmamızda elde edilen bulgulara göre korunmuş EF’si olan ve nakilden sonra 15 ay geçen hastalarda volüm kontrolü de sağlandıktan sonra bile hasta grubunda TI ve KAİMK daha yüksekti. Diyaliz tedavisi yapılan son dönem böbrek yetmezliği olan hastalarda arteriyel stifnes iyi bilinmesine rağmen, böbrek nakli sonrası bu parametrelerle ilgili bilgiler kısıtlıdır. Yapılan benzer bir çalışmada böbrek naklinden 40 ay geçtikten sonra karotis arter kalınlığı ve SV kütle değişiklikleri incelenip, ilk yılda KAİMK anlamlı bir değişiklik saptanmazken, 40 ayın sonunda KAİMK bazal değerlerine göre %14 azalma saptanmış, yine aynı çalışmada hastalarda anlamlı oranda SVKI azalmasına rağmen, hastaların az bir kısmında normal değerlere ulaşılmıştır (24). Bizim çalışmamızda da 15. aydan sonra halen normal sağlıklı kontrol grubuna göre hem KAİMK hem de SVKI’de yükseklik devam ediyordu. Çalışmamıza benzer şekilde yapılan bir başka çalışmada böbrek nakli yapılan ve sağlıklı kontrol grubu karşılaştırılmış ve benzer şekilde KAİMK nakil yapılan grupta daha yüksek saptanmıştır (27).
Böbrek nakli alıcılarında TI normal ve yüksek olmasına göre iki gruba ayrıldığında kardiyak morfolojiye baktığımızda iki grup arasında anlamlı bir fark hiçbir kategoride bulunamadı. Daha önce böbrek nakli yapılan hastalarda SV geometrisi ve TI ilişkisi ile ilgili bir çalışma olmamasına rağmen bizim çalışmamıza benzer şekilde yapılan hipertansif hastalarda TI ve SV geometrisine bakılmış ve çalışmamızda olduğu gibi bu hasta grubunda da bir ilişki bulunamamıştır (28). Yüz altmış dört hastanın dahil edildiği diğer bir başka çalışmada yine bizim çalışmamızı destekler nitelikte SV geometrisi ile TI arasında bir ilişki saptanmamış ve bunun sebebi olarak da SV geometrik paterninin sistolik ve diastolik disfonksiyonla ilişkisi varken TI bu faktörlerden etkilenmemesi olarak değerlendirilmiştir (29). Ayrıca Tablo 5’te gösterildiği gibi böbrek nakli yapılan hastalarda TI göre artmış ve normal olarak iki gruba ayırdığımızda yine iki grup arasında SV geometrisini hesaplarken kullanılan SVKI ve RDK açısından yine bir fark bulunamadı. Bizim çalışmamızın tersine Yilmaz ve ark.’nın (30) yaptığı bir çalışmada TI ile SV geometrsi arasında bir ilişki saptanmış, ancak Yilmaz ve ark.’nın (30) yaptığı çalışmada hasta ve kontrol grubu arasında hem sistolik hem de diastolik tansiyonlar arasında anlamlı bir farklılık vardı bizim çalışmamızda ise iki grup içinde tansiyon değerleri kontrol altındaydı.
Hastalarda kontrol grubuna göre KAİMK, SVKI, VKİ, TI daha yüksek bulunurken, böbrek nakli yapılan hastalarda TI artmış ve normal olanlar olarak ayrıldığında KAİMK, SVKI, VKİ arasında ilişki bulunamamış. Bunun sebebi olarak diğer çoğu çalışmada olduğu gibi böbrek naklinden sonra halen arteriyel stifnes devam ederken, KBH gelişmiş, benzer kreatinin değerlerinde olan nakil grubunda TI bu değerleri öngörmediği söylenebilir. Ayrıca böbrek nakli yapılan hastalarda bu değerlerin normal topluma göre yüksek olması ve kronik dönemde de devam etmesi bir diğer neden olabilir. TI değerinin daha çok anlık zaman ve volüm durumundan daha çok etkilendiği sonucu da çıkarılabilir.
Diyastolik disfonksiyonun, KBH’de mortalite ve kardiyovasküler olayların bir göstergesi olduğu gösterilmiştir (31). Çalışmamızda da KBH ilerledikçe yani GFR düştükçe diastolik disfonksiyonu da öngören TI artma bulundu. Han ve ark. (32) diyastolik disfonksiyonun korunmuş SV sistolik fonksiyonları bulunan diyaliz hastalarında bağımsız bir belirleyici olduğunu bulmuştur.
Böbrek nakli yapılan hastalarda TI normal ve artmış olarak iki gruba ayrıldığında TI ile GFR arasında negatif ve kreatinin arasında pozitif anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Sonrasında bakılan böbrek nakli yapılan hastalarda GFR <60, ve >60 olarak ayrıldığında TI’nin kardiyak morfolojide konsantrik hipertrofi ile ilişkisi saptandı. Yani TI, KBH progresyonunda artmaya devam ederken kardiyak olarak en sık konsantrik hipertrofi durumuyla ilişki saptandı. Konsantrik hipertrofi çeşitli çalışmalarda kardiyovasküler olaylarda sistolik ve diyastolik disfonksiyonla ilişkilendirilmiştir (33). Yilmaz ve ark.’nın (30) 2004 yılında yaptığı bir çalışmada hipertansif hastalarda TI ile en fazla konsantrik hipertrofi ilişkili bulunmuştur. Yaptığımız çalışmamızda böbrek nakli yapılan hastalarda TI ile SV geometrisi arasında bir ilişki saptanmazken hastalar GFR durumuna göre ayrıldığında TI konsantrik hipertrofi ile ilişkili saptandı. Yani KBH progresyonunda TI kardiyak morfoloji öngörmede korunmuş GFR’si olan hastalara göre daha yüksek olduğu saptandı. KBH mevcut hastalarda rutin transtorasik ekokardiyografik değerlendirmeler ve EF genellikle erken dönemde normaldir (34). Subklinik kardiyak disfonksiyonun gösterilmesi ve erken önleyici tedbirler yaşam beklentisinin artması açısından önemlidir. Doku doppler tekniği ile bakılan TI’de çalışmamızda da görüldüğü gibi böbrek fonksiyonlarındaki bozulma ilerledikçe erken kardiyak disfonksiyon açısından anlamlı olabilir.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Çalışmamızda alınan hasta ve kontrol grubu sayıları görece düşüktür. Böbrek nakli öncesi ve sonrası transtorasik ekokardiyografi bulguları karşılaştırılmamıştır.
Sonuç
Yaptığımız bu çalışmada böbrek nakli alıcıları ve kontrol grubunun karşılaştırmasında TEI indeksi, KAİMK ve SVKI böbrek nakli alıcılarında anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Böbrek nakli alıcılarında TI ile kardiyak morfoloji arasında ilişki bulunmazken GFR düşük olan hastalarda TI ile konsantrik hipertrofi arasında ilişki saptandı. Bu ilişki böbrek nakli sonrası KBH gelişen veya KBH progresyonu olan hastalarda EF korunsa bile kardiyak takipte erken dönemde doku doppler bakılmasının özellikle konsantrik hipertrofi açısından yakın takibinde önemli olabileceğini düşündürdü.
Etik
Etik Kurul Onayı: Ankara Şehir Hastanesi 2 No’lu Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan E2-22-1195 protokol numarası ile 05.01.2022 tarihli onam alındı.
Hasta Onayı: Alındı.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulunun dışından olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları
Konsept: B.A.D., M.İ.D., Dizayn: B.A.D., M.İ.D., Veri Toplama veya İşleme: B.A.D., M.İ.D., Analiz veya Yorumlama: D B.A.D., M.İ.D., Literatür Arama: B.A.D., M.İ.D., Yazan: B.A.D., M.İ.D.
Çıkar Çatışması: Yazarlar arasında herhangi bir çıkar çatışması bulunmamaktadır.
Finansal Destek: Çalışma için doğrudan veya dolaylı mali destek alınmadı. Çalışma ile ilgili herhangi bir firma veya kişi ile ilgili ticari bağlantı yoktur.