ÖZET
Multipl skleroz (MS) ağrılı bir hastalık olarak kabul edilmemekle birlikte, MS hastalarında ağrılı semptomlarla sık olarak karşılaşılır. Bu çalışmada MS hastalarında çeşitli tipteki ağrıların ve bu ağrılarla ilişkili klinik özelliklerin araştırılması amaçlanmıştır.
Tekrarlayan-düzelen MS (RRMS) tanısıyla izlenmekte olan 70 ardışık hasta çalışmaya alındı. Hastaların demografik ve klinik özellikleri, genişletilmiş özürlülük durum ölçeği (EDSS) puanları, beyin ve spinal kort demyelinizan plakları kaydedildi. Çalışmaya alınan hastalarda migren, gerilim tipi baş ağrısı (GTBA), tedaviyle ilişkili baş ağrısı, Lhermitte bulgusu, nöropatik ekstremite ağrısı, ağrılı tonik spazmlar, bel ağrısı ve mekanik nedenli ekstremite ağrıları araştırıldı. Ayrıca hastalar yorgunluk, depresyon ve anksiyete semptomları açısından değerlendirildi.
Çalışmaya alınan 70 hastanın (54 kadın, 16 erkek; yaş ortalaması 36,2±7,9) 64’ünün (%91,4) bir veya daha fazla ağrılı duruma sahip oldukları saptandı. Bel ağrısı en sık görülen ağrılı semptom olarak bulundu (%48,6). Bunu sırasıyla migren (%38,6), tedavi ile ilişkili baş ağrısı (%31,1) izliyordu. Migreni olan MS hastalarında, migreni olmayanlara göre yorgunluk, depresyon ve anksiyete semptomlarının daha sık olduğu saptandı (sırasıyla, p=0,027, p=0,01 ve p=0,016). Nöropatik ekstremite ağrısı olanlarda MS hastalık süresi daha uzun idi (p=0,018). Nöropatik ekstremite ağrısı, Lhermitte bulgusu ve bel ağrısı olan hastaların daha yüksek EDSS puanlarına sahip oldukları bulundu (sırasıyla, p<0,001, p=0,007 ve p=0,035). Nöropatik ekstremite ağrısı olan hastalarda depresyon semptomları daha sık (p=0,005) iken; bel ağrısı olan hastalarda anksiyete semptomlarının daha sık olduğu saptandı (p=0,03). GTBA olan hastalarda internal kapsül demyelinizan lezyonları (p=0,05); nöropatik ekstremite ağrısı olanlarda internal kapsül ve servikal spinal kort lezyonları (sırasıyla, p=0,033 ve p=0,019); Lhermitte bulgusu olanlarda ise pons ve servikal spinal kort lezyonları daha sık (sırasıyla, p=0,031 ve p<0,001) idi.
Çalışmamızın sonuçları ağrının, MS hastalarında oldukça sık görülen bir semptom olduğunu göstermiş; MS hastalarının nörojenik ya da nosiseptif mekanizmaların rol oynadığı geniş bir ağrı çeşitliliğine sahip olabileceğine işaret etmiştir. MS hastalarının ağrı açısından sorgulanması ve ağrıya yönelik tedavilerin uygulanması, hastaların yaşam kaliteleri üzerinde sağlayacağı olumlu katkı nedeniyle önemlidir.
Giriş
Multipl skleroz (MS) ağrılı bir hastalık olarak kabul edilmese de MS hastalarında ağrılı semptomlarla sık olarak karşılaşılır. MS’de ağrı prevalansı %29-86 arasında değişmektedir (1-8). Ağrı hastalığın her evresinde görülebilir, ancak hastalık ilerledikçe sıklığı artar. Yeni tanı konulan hastaların %11-23’ünde ağrı bulunurken, hastaların %1-20’sinde ilk semptom olarak ortaya çıkar (2-4,6-9). Hastaların %60-69’unda kronik ağrı gelişebilir (6,10,11).
MS’de ağrı sıklıkla santral nöropatik tiptedir, periferal veya nosiseptif ağrılar daha az sıklıkta görülür (2-5,7,11,12). Santral nöropatik ağrı sıklıkla spino-talamo-kortikal yolağın demyelinizan lezyonlarına ya da aksonal hasarına bağlı olarak gelişir (7,12). Periaquaduktal gri madde (PAG), spinotalamik traktus gibi belirli yerleşimlerdeki demyelinizan lezyonlar ağrı ile ilişkilendirilmiştir (13-16).
Çalışmaların sonuçları çelişkiler içerse de sıklıkla ileri yaş, kadın cinsiyet, uzun hastalık süresi, özürlülüğün fazla olması, progresif hastalık formları, depresyon, anksiyete ve bilişsel etkilenmenin hastalığa eşlik etmesi, spinal kord tutulumu MS hastalarında ağrı gelişimi için risk faktörleri olarak bulunmuştur (1,2,4,5,10,16-18).
Bu çalışmada MS hastalarında görülmesi olası, çeşitli tipteki ağrıların ve bu ağrılarla ilişkili klinik ve görüntüleme özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Tekrarlayan-düzelen MS (RRMS) tanısıyla izlenmekte olan 70 ardı sıra hasta çalışmaya alındı. On sekiz yaşından küçük ve 60 yaşından büyük, MS tanısı kesin olmayan, hastalık süresi 1 yıldan kısa olan, baş ağrısı ve nöropatik ağrıya neden olabilecek başka bir nörolojik veya sistemik hastalığı bulunan hastalar çalışmadan dışlandı. Hastaların demografik ve klinik özellikleri, genişletilmiş özürlülük durum ölçeği (EDSS) puanları, beyin-omurilik sıvısı, oligoklonal bant pozitifliği, manyetik rezonans görüntülemede (MRG) beyin ve spinal kord demyelinizan plaklarının yerleşimleri kaydedildi.
Çalışmaya alınan hastalarda migren, gerilim tipi baş ağrısı (GTBA), tedaviyle ilişkili baş ağrısı, Lhermitte bulgusu, nöropatik ekstremite ağrısı, ağrılı tonik spazmlar, bel ağrısı ve mekanik nedenli ekstremite ağrıları araştırıldı. Ayrıca hastalar yorgunluk, depresyon ve anksiyete semptomları açısından değerlendirildi.
Migren ve GTBA tanısı ICHD III-beta kriterlerine göre konuldu. Migren ile ilişkili özellikler kaydedildi. Nöropatik ekstremite ağrısı 4 soru nöropatik ağrı anketi (Douleur Neuropathique 4 questionnaire-DN4) ve LANNS ağrı ölçeği (Leeds Assessment of Neuropathic Symptoms and Signs pain scale), bel ağrısı Oswestry sorgulama formu ile değerlendirildi. Depresyon ve anksiyete semptomlarının değerlendirilmesinde Beck depresyon ve Beck anksiyete ölçekleri kullanıldı. Yorgunluk tanısının konulmasında Yorgunluk Şiddeti ölçeği kullanıldı.
Çalışma Helsinki Bildirisine uygun olarak ve hastanemiz; Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’nun onayı alınarak yürütüldü (karar no: 08/19). Çalışmaya katılan tüm hastalardan yazılı onam formu alındı.
İstatistiksel Analiz
Analizlerde SPSS 23.0 programı kullanıldı (Statistical Package for the Social Sciences, version 23.0 for Windows, SPSS Inc., Chicago, IL). Sürekli değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilk testi ile incelendi. Sürekli değişkenler için tanımlayıcı istatistikler ortalama ± Standart sapma ya da ortanca (minimum-maksimum) şeklinde ve kategorik değişkenler için sayı (%) şeklinde belirtildi. Normal dağılım gösteren sürekli değişkenlerin karşılaştırılmasında Student t testi; normal dağılım göstermeyenlerin karşılaştırılmasında ise Mann-Whitney U testi kullanıldı. Kategorik değişkenler Pearson ki-kare testi ile değerlendirildi. Analizlerde istatistiksel anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edildi.
Bulgular
Çalışmaya alınan 70 hastanın (54 kadın, 16 erkek; yaş ortalaması 36,2±7,9), 64’ünün (%91,4); bir veya daha fazla ağrılı duruma sahip oldukları saptandı. Bel ağrısı MS hastalarında en sık görülen ağrılı semptom olarak bulundu (%48,6). Bunu sırasıyla migren (%38,6), tedavi ile ilişkili baş ağrısı (%31,1), nöropatik ekstremite ağrısı (%24,3), Lhermitte bulgusu (%24,3), mekanik kaynaklı ekstremite ağrısı (%22,9), gerilim tipi baş ağrısı (%20) ve ağrılı tonik spazmlar (%11,4) izliyordu (Tablo 1).
Migreni olan 27 MS hastasının 24’ü kadın (%88,9), üçü erkek (%11,1), yaş ortalaması 37,3±6,1 idi. Migren hastalık süresi 5 (1-22) yıl, migren başlangıç yaşı 27,7±7,8 olarak bulundu. On hastada (%37) migren auralı tipteydi. Migren ile MS hastalık özellikleri arasında ilişki saptanmazken; yorgunluk, depresyon ve anksiyete semptomlarının migreni olan MS hastalarında, migreni olmayanlara göre daha sık olduğu saptandı (sırasıyla p=0,027, p=0,010 ve p=0,016) (Tablo 2).
Tedavi alan 45 MS hastasının 14’ünde (%31,1), interferon beta-1a veya -1b tedavisi alan 39 hastanın 14’ünde (%35,9) tedavi ile ilişkili baş ağrısı saptandı. Tedavi ile ilişkili baş ağrısı olan hastaların tümü interferon beta-1a veya -1b kullanıyordu.
GTBA, nöropatik ekstremite ağrısı, Lhermitte bulgusu ve bel ağrısı olan MS hastalarının klinik ve görüntüleme özellikleri Tablo 3, 4, 5 ve 6’da gösterilmiştir.
Nöropatik ekstremite ağrısı olanlarda MS hastalık süresi daha uzun idi (p=0,018). Nöropatik ekstremite ağrısı, Lhermitte bulgusu ve bel ağrısı olan hastaların daha yüksek EDSS puanlarına sahip oldukları bulundu (p<0,001, p=0,007 ve p=0,035, sırasıyla) (Tablo 4 ve 5).
Nöropatik ekstremite ağrısı olan hastalarda depresyon semptomları daha sık (p=0,005) iken; bel ağrısı olan hastalarda anksiyete semptomlarının daha sık olduğu saptandı (p=0,030) (Tablo 4).
GTBA olan hastalarda internal kapsül demyelinizan lezyonları (p=0,05); nöropatik ekstremite ağrısı olanlarda internal kapsül ve servikal spinal kord lezyonları (p=0,033 ve p=0,019, sırasıyla); Lhermitte bulgusu olanlarda ise pons ve servikal spinal kord lezyonları daha sık (p=0,031 ve p<0,001, sırasıyla) idi (Tablo 3, 4, 5).
Tartışma
Çalışmamızda en sık bel ağrısı (%48,6), ikinci sıklıkta ise migren (%38,6) olmak üzere; hastaların %91’inde bir veya daha fazla ağrılı durumun bulunduğu saptandı. MS hastalarında bildirilen ağrı sıklığı %29-86 arasında değişmektedir (2-5). Sonuçların geniş bir aralığı kapsaması; çalışmalarda farklı ağrı tiplerinin araştırılmış olmasından, ağrının farklı yöntemlerle değerlendirilmesinden, hastaların farklı progresyon ve özürlülük evrelerinde olmasından kaynaklanabilir. Çalışmamızda hastalar RR tipte hastalığa ve çok da ağır olmayan özürlülüğe sahip olmalarına karşın ağrı sıklığı yüksek bulunmuştur, bu yükseklik çok sayıda farklı ağrı tipinin değerlendirilmiş olması ile ilişkili olabilir.
MS hastalarında baş ağrısının normal popülasyona göre daha sık olduğu ve hastaların %13-68’inde baş ağrısı bulunduğu bildirilmiştir (2,19-22). MS hastalarında baş ağrısının değerlendirildiği bir çalışmada hastaların %20’sinde GTBA, %9’unda migren, %29’unda migren benzeri baş ağrısı saptanmış; MS’in seyri ile baş ağrısının tipi ilişkili bulunmuştur. Baş ağrısı olan hastaların daha genç, kadın oranının daha fazla, hastalık sürelerinin daha kısa, EDSS puanlarının daha düşük, depresyon ve bilişsel yorgunluk yakınmalarının daha sık olduğu bildirilmiştir (21).
Migren
Çalışmamızda MS hastalarının %38,5’inde migren tipinde baş ağrısı saptandı. MS hastalarında migren prevalansı %20-82 olarak bildirilmiş ve sıklıkla toplumdaki migren prevalansına göre yüksek bulunmuştur (20,22-25). Çalışmamızda, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı olmasa da migreni olan MS hastalarında kadın oranı daha fazla idi. MS hastalarında migrenin kadınlarda erkeklere göre daha sık olduğu bildirilmiştir (20,26). Bu sonucun hem MS’in hem de migrenin kadınlarda daha sık görülen hastalıklar olmasından, ya da cinsiyetle ilişkili farklı patogenetik mekanizmaların etkisinden kaynaklanabileceği düşünüldü.
Çalışmamızda migren başlangıcının MS başlangıcından daha önce olduğu saptandı. Migreni olan MS hastalarının %77,6’sında baş ağrılarının MS öncesinde başladığı bildirilmiştir (17). Klinik izole sendromlu hastaların %78’inde baş ağrısının bulunduğu saptanmış ve baş ağrısının MS’in önemli bir erken semptomu olabileceği ileri sürülmüştür (21).
Çalışmamızda migren hastaların %37’sinde auralı, %63’ünde ise aurasızdı ve MS-migren birlikteliğinin araştırıldığı diğer çalışmalara göre auralı migrenin daha sık olduğu görüldü. MS’li hastaların %9,2’sinde migrenin auralı, %90,8’inde ise aurasız tipte olduğu bildirilmiştir (17). Bir meta-analizde MS’li hastalarda aurasız migrenin daha fazla olduğu saptanmıştır (27).
Çalışmamızda migreni olan hastalarda olmayanlara göre yorgunluk semptomunun yanı sıra depresyon ve anksiyete semptomlarının da daha sık görüldüğü saptandı. Yorgunluk ve bu semptomla olası ilişkiye sahip depresyon, anksiyete gibi faktörlerin aynı zamanda migren ağrılarının ortaya çıkmasında da etkili olabileceği düşünülebilir. MS’li hastalarda migren ataklarının uzunluğu ve sıklığı, depresyon ve anksiyete ile ilişkili bulunmuştur (28).
Çalışmamızda diğer MS hastalık özellikleri açısından migreni olan ve olmayan hastalar arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı. RRMS hastalarında migrenin daha sık olduğu bildirilmiştir (8,19,25,26). Uzun hastalık süresi ve özürlülüğün fazla olması, MS’in erken yaşta başlaması ve yüksek atak sıklığı migren ile ilişkili bulunmuştur (8,20,22). Öte yandan, migreni olan ve olmayan MS hastalarında MS başlangıç yaşı, hastalık süresi ve özürlülük açısından fark bulunmadığı da bildirilmiştir ((19,23,29).
MS ve migren ortak bazı predispozan faktörleri paylaşan komorbit durumlar olabileceği gibi; migren MS lezyonlarına bağlı olarak da gelişebilir (13). Her iki hastalığın da patogenezinde enflamatuvar olayların önemli bir rol oynuyor olmasının birlikteliklerinden sorumlu olabileceği, özellikle MS’in başlangıç döneminde enflamatuvar demyelinizan lezyonlar ve meningeal enflamasyonun baş ağrısı gelişmesini uyarabileceği ileri sürülmüştür (30-32). Migren ataklarının MS semptomlarının eksaserbasyonları sırasında ve hatta relaps başlangıcının öncüsü olarak ortaya çıkabileceği bildirilmiştir (2). Beyin sapını veya servikal kord C2 dorsal hornunu etkileyen lezyonların migren benzeri baş ağrılarına neden olabileceği ileri sürülmüştür (14). Özellikle migren patofizyolojisinde yer alan ve ağrının modülasyonunda rol oynayan mezensefalon/PAG yerleşimli plakları olan MS hastalarında migren özelliğinde baş ağrısı gelişme olasılığı yüksek olarak bulunmuştur (15,16,33). Bir çalışmada ise migrenli ve migrensiz MS hastaları arasında T2 lezyonları ve kontrastlanan lezyonlar açısından fark bulunmadığı bildirilmiştir (19). Çalışmamızda migreni olan ve olmayan hastalarda MRG lezyonlarının yerleşimi açısından anlamlı bir farklılık bulunmadı.
Gerilim Tipi Baş Ağrısı
Çalışmamızda hastaların %20’sinde GTBA saptandı. MS hastalarının %12-55’inde GTBA bulunduğu, GTBA’nın progressif MS’de daha sık olduğu bildirilmiştir (8,21-23). Bazı çalışmalarda ise MS ve kontrol grubunda GTBA prevalansı benzer bulunmuştur (25,26).
Çalışmamızda GTBA olan ve olmayan hastalar arasında MS klinik özellikleri açısından farklılık saptanmadı. MS hastalarında GTBA’nın olasılıkla eşlik eden duygu durumu bozukluklarına bağlı olarak geliştiğinin düşünülmesine karşın (13), çalışmamızda depresyon ve anksiyete semptomları açısından iki grup arasında fark bulunmamış olması ilgi çekici bulundu.
Tedavi ile ilişkili Baş Ağrısı
Çalışmamızda tedavi alan MS hastalarının %31,1’inde, interferon beta-1a ve -1b tedavisi alanların %35,9’unda tedavi ile ilişkili baş ağrısı saptandı. MS tedavisine ikincil olarak nosiseptif ağrılar gelişebilir (2). Beta interferonların baş ağrısına neden olabileceği, baş ağrısı sıklığı ve şiddetini artırabileceği belirtilmiştir (13,17,22,25,26,34-36). MS hastalarının %40 dan fazlasında beta interferon tedavisinden sonra de novo baş ağrısı geliştiği bildirilmiştir (23).
Nöropatik Ağrı
Çalışmamızda hastaların %24,3’ünde nöropatik ekstremite ağrısı saptandı. Çoğu çalışmada disestezik ekstremite ağrıları MS hastalarında en sık karşılaşılan ağrılı semptom olarak bulunmuştur (4,6,9). MS hastalarında nöropatik ağrı prevalansı %7-53 arasında değişmektedir (2-6,37,38).
Çalışmamızda nöropatik ekstremite ağrısı olan hastalarda MS hastalık süresinin daha uzun, EDSS puanlarının daha yüksek bulunmuş olması; nöropatik ağrının gelişmesinde özürlülük artışının ve hastalığın progresyonunun rol oynayabileceğini düşündürdü. Nöropatik ekstremite ağrısının sıklıkla progressif MS tiplerinde izlendiği, RRMS tipinde ise daha az sıklıkta görüldüğü, nöropatik ektremite ağrısı olan MS hastalarının bu tür ağrısı olmayanlara göre daha fazla özürlülüğe sahip oldukları bildirilmiştir (7,13,17,38). Çalışmamızda nöropatik ağrılı hastaların daha fazla depresyon semptomlarına sahip oldukları saptandı. Yine bu grupta yorgunluk semptomu daha sıktı, ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi.
Çalışmamızda nöropatik ekstremite ağrısı olan hastalarda olmayanlara göre servikal spinal kord ve internal kapsül demyelinizan lezyonları daha fazla bulundu. Ayrıca talamik lezyonlar da istatistiksel olarak anlamlı bulunmasa da daha sıktı. Nöropatik ekstremite ağrısının spino-talamo-kortikal yolaktaki lezyonlara ikincil olarak ortaya çıkan deafferentasyona bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir (13). MRG çalışmaları sıklıkla servikal ve torakal spinal kordda plakların varlığını göstermiştir (13).
Lhermitte Bulgusu
Çalışmamızda hastaların %24,3’ünde Lhermitte bulgusu saptandı. Lhermitte bulgusunın MS hastalarının %9,7-26’sında görüldüğü, atak sırasında prevalansının %40’a kadar ulaştığı bildirilmiştir (2,9,12,37).
Çalışmamızda Lhermitte bulgusu olan hastaların daha fazla özürlülüğe sahip oldukları saptandı. Lhermitte bulgusunun spinal kord etkilenmesinin bir yansıması olduğu düşünüldüğünde, bu olası bir sonuç olarak değerlendirildi. Paroksismal nöropatik bir ağrı olan Lhermitte bulgusuna, dorsal kolon primer afferentlerinin demyelinizasyona bağlı olarak üretilen yüksek frekanslı ektopik impulsların neden olduğu kabul edilir, Lhermitte bulgusu servikal kord C1-C2 düzeyi lezyonları ile ilişkili bulunmuştur (13). Çalışmamızda Lhermitte bulgusu olan hastalarda, servikal kord lezyonlarının yanı sıra pons demyelinizan lezyonları da daha sık bulundu.
Bel Ağrısı
Çalışmamızda MS hastalarının %48,6’sında bel ağrısı bulunduğu ve bel ağrısının en sık görülen ağrılı semptom olduğu saptandı. MS, hastaları özellikle bel ağrısına karşı duyarlı hale getirir. MS hastalarında bel ağrısı prevalansı %10-34 olarak bulunmuş ve ileri yaşlarda sıklığının artış gösterdiği bildirilmiştir (2,4,6,9,10). Bu ağrıya MS’le ilişkili fizyopatolojik mekanizmaların katkısı açık olmamakla birlikte; bel ağrısının santral enflamatuvar sürece bağlı olmayıp, genellikle kas-iskelet sistemiyle ilişkili problemlerden kaynaklandığı düşünülmektedir (38).
Çalışmamızda bel ağrısı olan hastalar daha yüksek EDSS puanlarına sahip olmakla birlikte, hastaların çoğunda postür ve hareket bozukluklarına neden olacak kadar ileri derecede özürlülük bulunmuyordu. Bu nedenle bel ağrısının bu kadar yüksek sıklıkta bulunmuş olması ilginç bulundu. Çalışmamızda bel ağrısı olan hastaların yaş ortalaması, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da daha yüksekti ve bel ağrısının gelişmesinde katkısının olabileceği düşünüldü. Ayrıca bel ağrısı olan hastalarda anksiyete semptomlarının daha sık olduğu saptandı.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Çalışmamızda MS hastalarında görülmesi olası ağrılar geniş bir yelpazede değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ancak daha fazla sayıda hastayı içeren çalışmalar, MS’de ağrı sıklığının belirlenmesinde daha güvenilir sonuçlar verecektir. Çalışmamızda çeşitli sorgulama formları ve ölçekler kullanılmakla birlikte, ağrının hastaların kendi ifadelerine dayanılarak değerlendirilmiş olması kaçınılmaz bir öznelliği beraberinde getirmiştir. Ayrıca, MRG’deki lezyon yerleşimi ile ağrı gelişimi ve patofizyolojisi arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması açısından uzun-süreli, ağrı ve MRG izlemli çalışmalar aydınlatıcı olacaktır.
Sonuç
Çalışmamızın sonuçları özellikle bel ağrısı ve migren olmak üzere ağrının, MS hastalarında oldukça sık görülen bir semptom olduğunu göstermiş; MS hastalarının nörojenik ya da nosiseptif mekanizmaların rol oynadığı geniş bir ağrı çeşitliliğine sahip olabileceğine işaret etmiştir. Nöropatik ağrı, Lhermitte bulgusu ve bel ağrısı artmış özürlülükte ile ilişkili bulunmuştur. MS hastalarının ağrı açısından sorgulanması ve ağrıya yönelik tedavilerin uygulanması, hastaların yaşam kaliteleri üzerinde sağlayacağı olumlu katkı nedeniyle önemlidir.
Etik
Etik Kurul Onayı: Çalışma için Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır (karar no: 08/19).
Hasta Onayı: Çalışmamıza dahil edilen tüm hastalardan bilgilendirilmiş yazılı onam formu alınmıştır.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulunun dışından olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları
Cerrahi ve Medikal Uygulama: E.S., F.A.E., Konsept: H.G., Dizayn: H.G., Veri Toplama veya İşleme: E.S., F.A.E., Analiz veya Yorumlama: B.G., H.G., Literatür Arama: E.S., Yazan: E.S., B.G., H.G.
Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.
Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.