ÖZET
Normal ve sağlıklı yaşam sürerken, yaşam sürecinde ani gelişen ve cerrahi tedavi gerektiren hastalıklarda bozulan fizyolojik dengeyle beraber psikolojik sorunlarda sıklıkla gelişmektedir. Bu sorunlar hastanın tedavi sürecine uyumunu, yaşam kalitesini, erken dönemde aktif yaşama dönmesini ve tedavi maliyetlerini olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmada spinal travma nedeni ile acil cerrahi planlanan hastalarda, anksiyete düzeyinin saptanması ve anksiyete saptanan hastalara verilen destek tedavileri ile cerrahi tedavi sürecindeki değişimin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Bu çalışmaya Ocak 2017 - Ocak 2019 tarihleri arasında spinal travma nedeniyle acil cerrahi planlanan ve uygulanan 50 hasta dahil edilmiştir. Hastalar cerrahi öncesi Beck Anksiyete ölçeği ile değerlendirilmiş, cerrahi sonrası bir aylık dönem içerisinde değerlendirme tekrarlanmıştır. Sosyodemografik bilgi formu, her hasta için doldurulmuştur. 50 adet benzer sosyodemografik özelliklerde gönüllü birey, karşılaştırma grubu olarak alınmıştır. Elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.
Çalışmaya dahil edilen hastalarda, anksiyete oranları, normal popülasyonuna göre yüksek bulunmuştur. Hastaların eğitim durumu ve ekonomik durumu ile anksiyete oranları özellikle bağlantılı bulunmuştur.
Yaşam da beklenmeyen kaza sonrası spinal travma tanısı alan hastalarda en sık görülen psikiyatrik bozukluk anksiyetedir. Anksiyetenin zamanında tespit edilerek önlemlerinin alınması bu hastalığın ilerlemesini durdurmakta ve fiziki iyileşme üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaktadır. Bu çalışmada anksiyete gelişen spinal travma hastalarına erken dönemde destek tedavileri verilerek hastalığın hasta üzerindeki olumsuz etkileri azaltılmış, hastanın yaşam kalitesi artırılmış ve tedaviye uyum süreci hızlandırılmış, iyileşme süresi ve ekonomiye olan negatif katkısı azaltılmıştır.
Giriş
Hasta olmak, tıbbi açıdan fizyolojik denge durumunun bozulmasını kapsayan biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik boyutları olan birden çok faktörü etkileyen bir yaşam krizi olarak değerlendirilmektedir (1,2). Kaza sonucu ani gelişen durumlarda bireylerin olumsuz yönde etkilenmesi çok etkenli bir durumdur (3). Herhangi bir sağlık sorunu olmadan yaşamını sürdüren insanların ani gelişen, beklenmeyen bedensel travma durumu ile karşılaşması ile birey, birdenbire, beklenmedik bir şekilde hasta rolünü üstlenmektedir. Bu ani gelişen yeni durum hastanın fizyolojik ve psikolojik dengesini bozmaktadır. Sonuçta hastalar fizyolojik olarak iyileşse bile bozulan psikolojik durum hastaların bütün yaşamının etkilenmesine neden olmaktadır (4-6). Bu psikolojik bozukluk, başkasına bağımlı olma korkusu, ölüm korkusu, bedenin bir kısmının sakat kalacağı korkusu ve ekonomik ihtiyaçların karşılanamaması gibi negatif durumları içermektedir (7-9). Bu negatif etkiler, hastalarda acil gelişen spinal travmanın kalıcı fizyolojik hasarına göre değişmekle birlikte ekonomik olarak yaşamın etkilenmesi, çaresizlik ve çevreye bağımlı kalma korkuları gibi duygu durum bozuklukları geliştirmektedir. Bu da hastaların kalan yaşamında negatif etkili olan bir durumdur. Eğer bu duygu durum bozukluklarına engel olunmaz ise ilerlemesi de muhakkaktır. Spinal travma sonucu gelişen duygu durum bozuklukları arasında en sık görülen ise anksiyetedir (8-10). Hastalarda beklenmedik, ani gelişen fiziksel hastalığın kendisi zaten başlı başına bir sorundur. Bunun dışında fiziksel hastalığa bağlı olarak ağrının ve hareket kısıtlılığının da gelişmesi, yeni gelişen anksiyete belirtilerini daha da şiddetlendirmekte, hastanın tedaviye uyumunu da oldukça zorlaştırmaktadır (11). Klasik tıp bilgisi olarak, gündelik yaşamda gerçekleştirilen etkinlikleri ilgi ve istekle yapmak ve bunlardan hoşnut olmanın yerini üzüntü, keder, mutlu olamama, umutsuzluk duygu durumunun alması ve bunun gündelik yaşamı olumsuz etkilemesi anksiyete olarak tanımlanmaktadır. Bu problem bütün toplumlardaki normal bireyler arasında aynı şekilde görülebilmektedir. Yapılan çalışmalarda, anksiyete oranının genel popülasyonda %5-8 arasında olduğu tespit edilmiştir (12). Ancak bedensel bir rahatsızlığı olanlarda daha sık ortaya çıktığı ve yaşam kalitesini etkilediğide gösterilmiştir (13,14).
Gereç ve Yöntem
Bu çalışmaya Ocak 2017 - Ocak 2019 tarihleri arasında beyin cerrahi servisinde spinal travma tanısı ile yatan ve acil cerrahi tedavi planlanan 50 hasta dahil edilmiştir. Daha önce herhangi bir nedenle psikiyatrik tedavi görenler ve çalışmaya gönüllü olmayanlar çalışmaya dahil edilmemiştir. Çalışma için Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan 20.09.2013 tarih ve 10/35 numara ile etik kurul onayı alınmıştır. Hastalara ait sosyodemografik bilgiler anamnez formlarından derlenmiştir (Şekil 1). Ruhsal durumlarını değerlendirmek için BECK Anksiyete ölçeği cerrahi tedavi öncesi düzenlenmiş ve değerlendirilmiştir (Şekil 2). Hastaların tedavilerinin sonuçlanmasından ve taburcu edilmelerinden yaklaşık bir ay sonra, kontrol muayenesine geldiklerinde fiziki muayenelerini takiben Beck anksiyete skalası ile de anksiyete düzeyleri tekrar değerlendirilmiştir. Yatan hastaların anksiyete durumlarının normal popülasyon ile karşılaştırılması için sosyodemografik durumu benzer olan 50 gönüllü birey bu çalışmaya dahil edilmiştir. Elde edilen sonuçlar hasta olan ve olmayan Gurup arasında sosyoekonomik ve demografik özellikler ele alınarak değerlendirilmiştir.
Bulgular
Çalışmaya dahil edilen hastaların demografik verileri cinsiyet, yaş eğitim, meslek, ekonomik durumları ve medeni durumlarına göre değerlendirilmiştir (Şekil 1a, b, c, d, e, f). Beck anksiyete ölçeğine göre, hastalardaki anksiyete düzeyi cerrahi öncesi %90 oranda pozitif olarak değerlendirilmiş ve bu pozitif gurubun %40’ında destekleyici tedaviler başlanılmıştır. Kalan %10 hasta gurubunda herhangi bir anksiyete durumu tespit edilmemiştir. Cerrahi tedavi sonrası birinci ayda yapılan kontrol değerlendirilmesinde anksiyete bulguları olan gurubun %95’inde destekleyici tedavi sonucunun başarılı olduğu gözlenmiş ve ek tedaviye gerek duyulmamıştır. Kalan %5’lik hasta gurubunda ek tedavi ihtiyacı nedeni ile psikiyatri polikliniğine yönlendirilmiştir (Şekil 2).
Tartışma
Bedensel hastalığı olanlarda, anksiyetenin sık görüldüğü, yapılan çalışmalarda bildirilmiştir (15). Anksiyete ve depresyonun birlikte bulunma oranları %9-40 oranındadır (10). Cerrahi tedavi öncesi dönemde anksiyete düzeyi yapılan çalışmalarda %60-80 düzeyinde bulunmuştur (16,17). Yapılacak cerrahi tedavinin riskleri de bu oranı etkilemektedir (18). Bu nedenle cerrahi tedavinin risklerine göre bu çalışmaların yapılması daha aydınlatıcı olacaktır. Beyin cerrahisi pratiğinde lomber disk hernisi nedeni ile gelişen ağrı ile anksiyete sık bir ilişki içerisindedir (19-21). Aslan ve ark. (22) çalışmasında hastanede yatan hastalarda anksiyete oranı %9,6-44,6 oranında tespit edilmiştir. Benzer çalışmalarda da bu oran %19-60 oranında bildirilmiştir (10). Kanser hastalarında %58,3, diyabet hastalarında %24, inme sonrası nörolojik hastalığı olanlarda %50 olarak bulunmuştur (23). Günümüzde cerrahi tedavi, gelişen teknik ve bilgi birikimi sonucunda başarı oranları gün geçtikçe yükselen tedavi seçeneklerindendir. Başarı oranları yükselmekte, morbidite ve mortalite oranlarıda azalmaktadır. Bütün bu iyi yönde gelişmelere rağmen cerrahi girişimler hastayı fiziksel olduğu gibi ruhsal olarak da etkilemektedir. Sosyoekonomik durum ve coğrafya fark etmeden bütün insanların hastalığa karşı gösterdikleri tepki, endişe ve korkudur.
Hastaların kültürel düzeylerine, aldıkları açıklayıcı bilgiler ve tedavi eden ekibe duydukları güvene bağlı olmakla birlikte bu endişe ve korkular, bazen ilerlemekte ve iyileşme, tedavi süresini etkileyebilmektedir (24). Fiziksel rahatsızlığa bağlı gelişen ruhsal travmanın en sık yansıması anksiyetedir (25,26). Cerrahi öncesi hastanın anksiyete düzeyi yapılacak işlemler hakkında yeterli bilgi sahibi olmaması, hastanın sosyoekonomik ve kültürel özelliklerine göre değişmektedir. Genel olarak hastada anksiyete gelişimine neden olan durumlar; bilinmeyen korkusu, hissedilen ağrı, organ ve doku kaybı riski, ölüm ve anestezi riski, işini kaybetme riski, sevdiği çevre ve etkinliklerden uzak kalma korkusu olarak belirtilmiştir (25,26). Fritz ve ark. (27), ağrının derecesiyle, korku-kaçınma tutumu arasında, George ve ark. (28) ise lomber ağrısı olan hastalarda ağrının şiddetiyle korku-kaçınma arasında ciddi ilişki olduğunu bildirmişlerdir. Crombez ve ark. (29) ise, fiziksel ve işsel korku-kaçınma ve yeti yitimi arasında ciddi bir korelasyonun olduğunu bildirmişlerdir. Ancak Sions ve Hicks (30) ise, İspanyol hastaları üzerinde yaptıkları çalışmalara göre, korku-kaçınma tutumu ve yeti yitimi arasında, önemli bir ilişki bulamamışlardır. Cai ve ark. (31), hastalardaki ağrının fiziksel hastalık dışında kısmen korku-kaçınma tutumu ve yeti yitimi ile ilişkili olduğunu bildirmişlerdir. Bunun dışında etnik karakterlerin, ağrı şiddetindeki rolünü araştıran çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir. Hicks ve ark. (32), korku ve kaçınma davranışının yeti yitimi için oldukça etkili olduğunu, George ve ark. (28) ise kronik ağrısı olan hastalarda korku-kaçınma davranışının yeti yitiminin tek belirteci olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca, yeti yitiminin belirteçlerini tanımlamak için regresyon modeli kullanılmış ve sadece anksiyetenin seviyesi ve ağrının şiddetinin yeti yitimi üzerinde ciddi etkilerinin olduğu bulunmuştur. Waddell ve ark. (33) çalışmalarında, ağrı şiddeti ve korku-kaçınma tutumunun, yeti yitiminin bulguları olduğunu belirtmişlerdir. Hocaoğlu ve ark. (34) yaptığı bir çalışmada değişken nedenlerle fiziksel rahatsızlığı olanların %30-60’ında psikiyatrik destek gerektirecek düzeyde anksiyete tablosu bulunduğu ancak yatarak tedavi görenlerin sadece %1-5’inde psikiyatri konsültasyonu istendiği bildirilmiştir. Kayahan ve ark. (35) çalışmasında ise hastaların sadece %16,2’sinde psikiyatri konsültasyonu istendiği bildirilmiştir. Yapılan benzer çalışmalarda hastaların demografik verileri incelendiğinde kadınlarda daha sık anksiyete bulgularının geliştiği bulunmuştur. Bizim çalışmamızda da kadın gurubunda bu risk yüksek bulunmuştur (Şekil 3a). Bu çalışmada eğitim düzeyleri değerlendirildiğinde eğitim düzeyi yüksek olanlarda daha sık anksiyetenin ortaya çıktığı görülmüştür (Şekil 3b). Caumo ve ark. (36) çalışması bu sonucu desteklemektedir. Eğitim düzeyi arttıkça hastaların riskleri daha iyi değerlendirdiği, hastalıklarını daha çok araştırdığı ve bununda anksiyete düzeyini artırdığı düşünülmektedir.
Bizim çalışmamızda ekonomik düzeyi düşük - orta olan guruptaki hastalarda anksiyete gelişmesi - eğer çalışamaz ise geçinemeyeceği gibi nedenler ile - yüksek bulunmuştur (Şekil 3c).
Yapılan çalışmalarda bel ağrısı olan hastalarda, ağrıya bağlı korku, iş güç kaybına neden olur ve yeti yitimini artırır (37,38). Özellikle aktif yaşamı olan hastalarda, korku-kaçınma tutumu, bel ağrısına bağlı iş kaybıyla direkt olarak ilişkilidir. Swinkels ve ark. (39), aktif iş yaşamı olmayan hasta grubunda, korku-kaçınma tutumu ve ağrı şiddeti arasında ilişki olmadığını rapor etmiştir. Kovascs ve ark. (40) çalışmasında, ağrının şiddeti, yeti yitiminin seviyesi ve yaşam kalitesi arasında ilişki olduğunu rapor etmiştir. Şengül (41) de çalışmasında, ağrı şiddeti ve yaşam kalitesi arasında ilişki bulmuştur ve negatif düşüncelerin, hastaların yaşam kalitesini düşürdüğü bildirilmiştir. Ağrısı olan hastalarda yaşam kalitesi, anksiyete, ve negatif düşünceler gibi duygusal faktörlerin varlığına göre değişik derecelerde etkilenmekte ve yaşam kalitesinde kötüleşmeler görülmektedir (42).
Bizim çalışmamızda cerrahi öncesi ansiyete bulguları olan gurubun sadece destek tedavileri alması sonucu (herhangi bir ilaç tedavisi uygulanmamıştır) cerrahi sonrası birinci ayda yapılan değerlendirmede bu bulguların tamamının düzeldiği gözlenmiştir (Şekil 2). Bilişsel davranışçı tedavi yöntemleriyle, ağrı ilişkili korkuyu azaltmanın, aktivite dayanıklılığını ve fonksiyonel kapasiteyi artırdığı gösterilmiştir (43).
Sonuç
Spinal travma nedeni ile acil olarak yatan ve cerrahi tedavi planlanan hastalarda, hastaların sosyoekonomik durumları ve demografik özelliklerine bağlı olarak değişmekle birlikte ansiyete gelişmesi normal popülasyondan daha fazladır. Bu ruhsal rahatsızlık, hastanın yaşamdan beklentilerini olumsuz etkileyerek hastanın tedaviye uyumunu ve iyileşme sürecini olumsuz etkilemektedir. Sağlık çalışanlarının, başta hasta ile ilgilenen doktorlar ve yardımcı personel olmak üzere, hastaları sadece fiziksel hastalıkları açısından değerlendirmemesi, hastalığın, hastanın kendisinde ve yakın çevresiyle olan ilişkilerinde, toplumsal yaşantısında ve işlevselliğinde yaptığı değişiklikleri dikkate alarak, “biyo-psiko-sosyal” insan olarak değerlendirilmesi hasta ve çevresi açısından daha uygun olacaktır. Bu nedenle; hem hastanın tedaviye uyumunu sağlamlaştırmak ve yaşam kalitesini arttırmak, hem de daha kısa sürede aktif yaşama dönerek tedavi maliyetlerini azaltmak için acil olarak yatırılan hastaların cerrahi öncesi basit anksiyete testleri ile değerlendirilmesi ve bütün bu hasta gurubuna, sağlık çalışanları tarafından bilgi verilmesi esas olmalıdır. Değerlendirme sonucunda anksiyete tablosu bulunanlarda yaşam kalitesinin artırılması amacı ile gerek kendi doktorları gerekse hizmet veren yardımcı personel tarafından hasta değerlendirilmeli ve gerekli destek tedavileri uygulanmalıdır. Bu amaçla hastanelerde hizmet içi eğitim hizmetleri güçlendirilerek olası psikiyatrik bozuklukların önlenmesine, tedavi süre ve maliyetlerinin azaltılmasına çalışılmalıdır.
Beyin cerrahi servisinde spinal travma nedeni ile yatan hastalar anksiyete açısından değerlendirilerek gerekli durumlarda hastalara destek tedavileri uygulanarak hastaların yaşam kalitesi arttırılmış ve tedaviye uyumları teşvik edilerek tedavi süreleri kısaltılmış ve tedavi maliyetleri de bu etkenlere bağlı olarak azaltılmıştır.
Etik
Etik Kurul Onayı: Çalışma için Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan 20.09.2013 tarih ve 10/35 onay numarası ile etik kurul onayı alınmıştır.
Hasta Onayı: Çalışmaya dahil edilen tüm hastalardan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulunun içinden ve dışından olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları
Cerrahi ve Medikal Uygulama: L.G., E.R.Y., Konsept: L.G., E.R.Y., Dizayn: L.G., E.R.Y., Veri Toplama veya İşleme: L.G., E.R.Y., Analiz veya Yorumlama: L.G., E.R.Y., Literatür Arama: L.G., E.R.Y., Yazan: L.G.
Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.
Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.