ÖZET
Safra gastriti, yaygın bir kimyasal gastrit (KG) türü olup gastrik mukozanın safra kaynaklı hasarı ile ortaya çıkmaktadır. Tanı endoskopik ve histolojik bulgulara dayanmakla birlikte safra reflüsünün saptanmadığı durumlarda safra gastritini belirlemek zor olabilmektedir. Çalışmamızda, rutin karaciğer manyetik rezonans (MR) görüntülemede duodenogastrik gadoksetik asit (GA) reflüsünü değerlendirmeyi ve bu bulguyu üst endoskopide saptanan safra reflüsü ve gastrit bulguları ile karşılaştırmayı amaçladık.
Temmuz 2011-Mayıs 2021 tarihleri arasında GA ile gerçekleştirilen toplam 1543 rutin dinamik karaciğer MR inceleme retrospektif olarak tarandı. Safra kanallarında kontrast maddenin izlendiği, en az bir geç faz (≥40 dakika) MR görüntüsü bulunan ve MR çekimi ile üst GİS endoskopi arasında 1 yıldan az süre olan 45 hasta çalışmaya dahil edildi. MR görüntüleri, kontrast madde reflüsü varlığı ve uzanımı açısından iki radyolog tarafından konsensus ile değerlendirildi. Hastaların endoskopik ve histopatolojik bulguları hastane kayıt sisteminden not edildi.
Kırk beş hastanın 8’inde (%17,8) duodenogastrik GA reflü saptandı. Duodenogastrik GA reflü saptanan 8 hastanın 2’sinde endoskopide safra reflüsü mevcuttu. Endoskopik olarak da safra reflüsü kanıtlanan 2 hastanın birinde gastrit mevcutken, diğer hastada mide mukozası normal olarak değerlendirilmişti. Kontrast reflüsü olan 8 hastanın 6’sında endoskopik olarak midede safra rapor edilmemişti. Bu hastaların hepsinde (N=6) eroziv/eritemli gastrit ve 4’ünde histopatolojik olarak kanıtlanmış KG mevcuttu.
Endoskopi sırasında midede safra gözlenmediği durumlarda safra kaynaklı gastritleri, diğer KG tiplerinden ayırt etmek güçtür. Duodenogastrik GA reflünün safra gastritinin göstergesi olabileceği radyologlar tarafından az bilinen bir durumdur. Klinik olarak da diğer KG tiplerinden ayırt edilmesi zor olabilen bu durumun, geç faz MRG’de saptanabileceğine dair farkındalığının artması gerekmektedir. Ön çalışma olan bulgularımızın, MRG’nin safra reflüsü ve gastritinde tanısal performansının ve klinik katkısının değerlendirileceği, multidisipliner prospektif çalışmalar ile destekleneceğine inanmaktayız.